-Ne var elinde? Çok mu sıktım..?
-Bırakabilir misin.. İnsanlar yanlış anlayacak... Üstelik neden elimi tutuyorsun ki?
-Yol göstermek için, neden garip davranıyorsun..?
Steve istemeyerek elimden bıraktı. İstemle yaptığını biliyordum. Neden? Bu garip değil miydi?
-En son büfeye gidiyorduk.
-A evet.. kafam dağıldı kusura bakma. Yukarı çıkmamız gerek. Beni takip et, kalabalıkta kaybolma.
Steve cümlesini bitirince koridorun sonundaki merdivene yöneldi. Arkasından birşey demeden takip ettim. Merdivene doğru yakınlaştığımızda dolapların yanında oluşan kalabalığa baktım. Aklıma Steve'i kaybetmemek için tişörtünün yakasından tutmak geldi. Steve kalabalığın içine girince bakışları sürekli bana dönüyordu. Elimle tişörtünün yakasından tutup yavaşça kalabalığın arasından geçtik.
Merdivenlerden yukarı çıkıp üst kata ulaşınca gözüme koridorun ortasında olan renkli kulübe çarptı.
-Bu geçen hafta burada değildi.
-Bu haftasonu yapıldığını söylüyorlar
Steve kulübenin kapısını tıklatıp satıcıyla konuştu. Cebinden birkaç bozukluk çıkarıp tezgâhın üzerine koyup ona uzattı ve karşılığında bana aldığı şeker vardı. Gözleri mutlulukla parlarken bana doğru yavaşça koştu.
-Gerek yoktu biliyor musun?-Olsun. İçimden geldi. Hem suratındaki o soluk ifadeye renk katmış oldum.
Bu da ne demekti şimdi? Gülüyormuşum. Farketmeden gülmeye başlamışım. Haberim yoktu bile...
Steve şekerimin pakedini açıp elime doğru uzattı:
-Hep gül. Seni gülerken seviyorum.
Bu da ne demek oluyordu şimdi... Beni gülerken sevmekte ne demekti? Neden bu sözleri.. pek.. sevindiriciydi?
-O zaman bende her zaman gülerim.
Aklımı dağıtmaya çalışıp elindeki şekeri aldım ve ağzıma attım. Bu şeker mevzusunu pek uzattık onun sayesinde..
-Tenefüsün bitmesine ne kadar var??
-Daha var. Şekerini bitirene kadar biter sanırım.
-Of Stevie ne şekermiş be? Tutturdun iyice. Gerek yoktu cidden. Aptal.
-Güldürme beni şimdi- Bir dakika. Şu anda öğle tenefüsünde olmamız lazım!
-Ne?! Zaman ne kadar hızlı geçiyor... Peki o zaman kafeteryaya gidelim.
B
eraber merdivenlerden aşağı inerek en alt kata, kafeteryaya indik. Masamızda oturan Lia ve Kate'i gördüm. Onların yanına yürüdük ve benim hakkında konuştuklarını duyduk. Sadece ismimin geçtiğini duydum ve Lia'nın sanırım.. benden hoşlandığını söylediğini duydum. Steve onlara selam verince Lia beni görünce yerinden sıçradı. Birşey olmamış gibi kafamı iki yana sallayıp Steve'in yanına oturdum.
Kate:
Geç kaldınız..Steve:
Biz büfedeydik ve öğle tenefüsü olduğunu unutmuştuk.-Ve bana şeker ısmarladı ☺️
Steve: Ve ona şeker ısmarladım 😜
Lia:
Görüyorum ki baya yakınlaşmışsınız?Steve:
Evet, sanırım öyle.
Andrew gibi bir karizmaya ve yakışıklılığa sahip birisini elimden kaçıramazdım.-Sussana. O kadar da yakışıklı değilim...
Steve:
Evet öylesin yalan atma.Kate:
Shipledim ☺️-Ne?! Yok artık..!
Steve:
*sessizce kıkırdar*Kate:
Kızardın Andy.-Kızarmamam için bir neden söyle... Of. Neyse konu bizden çıkabilir mi?! Bir erkek ile bir erkeği "didiştiriyorsunuz."
Steve:
Bu gayet normal, dert etme tatlım.-Hiç hoş değil.. şakasına flört etmek hiç hoş değil.
Steve:
*Şakasına etmiyordum ama neyse...*
Peki peki rahatsız olduysan bırakırım..Kate'e baktığımda Lia'ya yaslanarak kahkahalara boğulmuştu. Lia'ya baktığımda ise.. pek iyi gözükmüyordu. Rahatsız değilmiş gibi.
-İyi misin Lia?
Lia:
A, yok d-dalmışım.. Ben bir lavaboya gitmem lazım sadece.Lia Kate'i üzerinden iterek yavaşça masadan kalktı. Onu kafeteryadan çıkana kadar izledim. Kapıya yaklaşır yaklaşmaz ellerini gözlerine koyduğunu gördüm. Sanırım, ağlıyordu.. Neden? Benim yüzümden mi? Gidip sormalı mıydım? Ne yapacağımı şaşırmıştım..
-Steve, Kate.. sanırım Lia iyi değil.. Gidip bakmalı mıyım?
İkisi birbirine şok içinde baktıktan sonra cevap verdiler:
Kate:
Ağlıyor mu? Ne oldu böyle bir anda?Steve:
Baksan iyi olur dostum.Kafamı sallayıp kadın lavabosunun kapısının önüne yürüyüp bekledim. İçeriden Lia'nın sessiz ağlayışları geliyordu.. gerçekten içeri girip onu rahatlatmak istiyordum.
Birkaç dakika sonra Lia lavabodan çıktı. Beni görünce şaşkınlıkla baktı.
Lia:
Burada ne işin var Andrew..-İyi değilsin biliyorum. Bakmaya geldim. Herşey yolunda mı?
-Evet desem yalan olacağı belli olur değil mi.
-*kafa salladım*
Anlatabilirsin istersen.-Bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum ama..
Andrew.
Ben senden hoşlanıyorum.
Reddetmek istersen anlıyorum. Ki kesin öyle olacak.
Ama lütfen diğerlerine söyleme lütfen. Sana yalvarıyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlıkta Kayıp
Romance[ devam ediyor ] küçük yaşta bir psikolojik hastalığa yakalanan Andrew, kendini iyileştirecek birisini bulur.