Hayata karşı öfkem dindi ama kırıldığım yeri unutmuyorum hiç. Benim canım tam burada sökülmüştü ama hadi kızım diyip kalkmıştım oradan...
Lavinia ne demekti?
Özgürlük demekti. Ama ben özgür değildim. Dünya zaten küçüktü ancak ben şu küçük dünyada daha küçük bir yerde sanki bir kutunun içerisinde sıkışıp kalmıştım. Nefes almak zordu. Yaşamak zordu.Aslında isimim bir manası daha vardı. Ölüm..
Ya da ölüm çiçeği..
Ben tam olarak adımın ikinci manasını yaşıyordum. Günü günden ölüme daha çok yaklaşıyordum. Ölüm çiçeğiydim. Her günüm çiçekten koparılan yaprak gibiydi. Bazen çürüyordu, bazen koparılıyordu, bazen ise öylesine düşüyordu. Her gün yavaş yavaş azalıyordu.
En son günü geldiğinde tamamen ölecekti. Aynı benim gibi. Lavinia gibi.
Ölüm çiçeği gibi. Bir gün ölecektim.
İnsanlar isimlerinin kaderini mi yaşardı? Peki ya öyleyse neden ben özgürlüğü değilde ölüm çiçeğinin kaderini yaşıyordum? Kaderi değiştiremezdik. Ya da kaderden kaçamazdık. En azından ben öyle düşünüyordum.
Ancak o kaderi başka biri değiştire bilirdi. Hayatına kaderini değiştire bilecek kadar güçlü biri girerse seni o kaderden kurtarırdı.
Ölüm çiçeğinin hikayesini değiştire bilecek güçte biri var mıydı? Onu anlayacak, kaderini baştan yazacak biri var mıydı? İşte bunu bir gün öğrenecektim. Ve umuyordum ki o gün hiç bir şey için geç olmazdı...
Ortam çok gergindi. Baran'ın cesedi öylece ortada duruyordu. Her kes panik halindeydi. Çünkü bu görüntü tam olarak vahşetdi. Bense bu görüntüye bakamıyordum. Öylece arkamı dönmüş insanların gürültülü seslerini duyuyordum.
Ve sonra bir ses yükseldi "umarım her kes bu küçük süprizimden ne kadar ciddi olduğumu anlamıştır. Şimdi her kes oradan ayrılsın. Birazdan her kes görüşe çıkacak. Bazılarınız aslında. Sizi görmeye gelen yakınlarınız var. Uzun zamandır bu hapishanede görüş yasakmış. Beni o kadar da insafsız düşünmeyin diye bir iyilik daha yapıyorum. Şimdi hazırlanın gardiyanlar görüşe gidecek olanları hücresinden alacak."
Bu adam kafayı yemiş bir sadist falandı bence. Her ne kadar Baran ilk gördüğüm andan bana kötü hissettirse de ona acımıştım. Dönüp bakmadan hücreme gittim. Bakamazdım bu görüntüyü bir kez bile görmek beni kötü etkilemişti.
Şimdi ise görüş olayı çıkmıştı. Beni görmeye gelecek biri yoktu. Beni terkeden büyükannem vardı sadece onun da beni yetimhaneye bıraktığından beri benden muhtemelen haberi yoktu. Gerçi umrunda değildir muhtemelen.
Beş dakika geçtikten sonra gardiyanların sesi geliyordu. Muhtemelen görüş için suçluları götürüyorlardı. Bir anda benim de kapım açıldı. Gelen gardiyandı. Ne yani yoksa?
"Seni görmeye gelen biri var hadi". Anlamsızca baktım kim olabilirdi ki? Yanıma gelip kolumdan tuttu ve beni yürütmeye başladı. Bir kaç kişiyi daha aynı şekilde götürüyorlardı.
Yol boyunca düşünmeden edemedim. Kim olabilirdi ki? Düşünmekten neredeyse kafayı yemek üzereyken sonunda varmıştık. Çok büyük olmayan bir oda gibi yerdi. Bir sürü masa vardı. Kimisi sarılıyor, kimisi ise ağlıyordu. Bense etrafa bakıyordum beni görmeye gelen kim diye. Tanıdık yüz aradım ama yoktu.
Birinin koluma dokunmasıyla irkildim. Anında dönüp bakmamla vücudum buz kesildi. Kalbim korkuyla atmaya başladı.
Dudaklarımdan neredeyse fısıltı ile onun adı çıktı "Baha"..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNFAZ hapishanesi
Romanceİnfaz hapishanesi. Dünyaca meşhur, insanların kısaca dilinde ölüm hapishanesi. Bu hapishaneye giren hiç kimse yaşayarak çıkmamıştı çünkü burası ölümün gerçekleştiği insanların, daha doğrusu suçluların infaz olunduğu hapishaneydi. Lavinia ise tesadüf...