O gidince terasta ki ayazla beraber tek başıma kalmıştım. Rüzgar estikçe parfümünün kokusu etrafa yayılıyordu. Hala yanımdaymışçasına hissettiriyordu. Telefon görüşmesi aklıma takılmıştı. Acaba ne oldu da bir anda gitmişti? Partiye döndükten kısa bir süre sonra yorgunluktan partiden ayrılmıştım. Eve giderken ''Jungkook'un aniden ayrılması ve benim ona uzun zamandır ona olan hislerimi söyleyecekken gitmesi daha mı iyi olmuştu, o zaman bu zaman değil miydi?'' diye derin düşüncelere dalmıştım. Az kalsın yürürken yanlış sokağa giriyordum. Başımı iki yana sallayıp kendime geldim ve eve vardım. Kısa bir duş alıp günün yorgunluğunu atmak istedim. Yorucu ve güzeldi. Sonrasında ise direkt yatağa attım kendimi ve Jungkook'un verdiği kazakla uykuya daldım.
Partiden dolayı sabahında herkes yorgundu. Jin hyung erken kalkmamıştı. Bugünlük kahvaltı hazırlama görevi bendeydi. Odamı toplayıp, Jungkook'un kazağını çantama atıp aşağıya indim. Kahvaltı hazırlayıp Jin hyung ve Taehyung'u uyandırdım. Beş dakikaya aşağıya ineceklerine söylediler. Bende işe gitmeye hazırlanacağımı söyleyerek hemen hazırlanıp çıktım. Babam avukattı. Ben ise babamın bürosunda asistan avukat olarak çalışıyordum. Avukatlığı çok sevmezdim. Ancak babamdan aşinalığım olduğundan dolayı küçüklükten az çok biliyordum. Çok konuşmak ve birini savunmak bana göre zor olsa da yapmaya çalışıyordum. Bu bölüme girme nedenim tam babam olmasa da Jungkook'un da etkisi nedeniyle girmiştim.
Garajta ki arabama bakıp şaşırmıştım. Dün kafenin oraya park etmiştim. Dönüşte yürüyerek gittiğimi unutmuştum. Kendi kendime söylenip kafeye doğru bir taksi çağırıp gittim. Arabayı alıp babamın bürosuna yola koyuldum.
-
Büroya giriş yapmıştım. Direkt babamın odasına selam vermeye gittim. Odaya girince şaşkınlığımı gizleyemedim. Babamın yeni karısı ve üvey kardeşimi gördüm. Kapıyı kapatıp gülümseyip ''Günaydın.'' dedim. ''Günaydın oğlum. Bak Nayeon şimdi tüm aile burdayız.'' dedi yeni karısını belinden çekerek. Nayeon gülümseyip bana baktı. Geniş deri koltuğa otururken odada ki beşikte uyuyan kardeşime gözüm kaydı. Küçücüktü. Babam annemden boşanıp yeni sayfa açmıştı. Desteklemiyordum aslında ama kabullenmekten başka bir şeyim yoktu. Annemi de boş bırakmıyordu. Arayıp soruyordu. Annemin isteklerini geri çevirmezdi hiçbir zaman.
''Jimin nasılsın? Kaç gündür kaçamak yapıyorsun.'' dedi Nayeon yanıma otururken. ''Arada oluyor. Tabi ki müdürümden izin alıyorum.'' deyip babama baktım. Güldü. ''İzin veriyorum da işler sen yokken birikti oğlum. Bu yüzden bugün senin için yoğun geçecek.'' dedi. Bıkkınlıkla nefesimi verip başımla onayladım ve odadan çıktım. Kendi odama geçtip kapıyı kapattım. Masadaki evrakları görüp dudağımı ısırdım. Ah, sanırım yine başlıyoruz.
-
Akşam saat sekiz olmuştu. İşlerimin tamamını halletmiştim. Masamı toparlayıp montumu giyip odamdan çıktım. Güvenlikler hariç kimse kalmamıştı. Onlara iyi akşamlar deyip arabama bindim. Eve doğru yol aldım. Uzun bir gündü. Birden gözlerim boğulandı ve net görmemeye başladım. Avuçlarımla gözlerime baskı yapıp ellerimi çektim. Geçmemişti. Arabayı müsait yere park ettim. Tekrardan baş ağrım başlamıştı. Gözlerimi ellerimle sıkılayıp bir süre kaldım. Ta ki cam vurulana kadar. Cam'ı açtığımda Jungkook'u göreceğimi tahmin etmemiştim.
''İyi misini- Jimin?'' affalamış bir şekilde. Şaşırmış bir şekilde yüzüne baktım. O da beni beklemiyordu. Kafamı olumsuz anlamda salladım. Beni arabadan indirip yan koltuğa aldı ve benim yerime geçti. ''Hiç iyi gözükmüyorsun Jimin. Nereye gideceksen götüreyim seni yada hastaneye gidelim.'' dedi. Parlak gözlerine bakıp ''Hastaneye gitmemize gerek yok. Bugün yoğun çalıştım o yüzdendir.'' dedim. ''Emin misin?'' Kafamı olumlu anlamda sallayıp arabayı sürmeye başladı. Baş ağrım ve göz bulanıklığım devam ediyordu. ''Jin hyung'un evine gideceğiz. Biliyor musun?'' dedim. Başını salladı.
Sessiz geçen yolculuğumuzda araba Jungkook kokuyordu. Bitiyordum bu kokuya ve sonunda eve gelmiştik. ''İstersen arabamı alıp kendi evine git Jungkook. Sonra arabayı hallederiz. Sana da zahmet verdim. Teşekkür ederim.'' dedim. ''Jimin saçmalama. Taksi ile dönerim ben. İtiraz istemiyorum.'' dedi o koyu kahve gözlerini gözlerimle buluşturdu. Heyecanlanmıştım ama halsizliğimden ve baş ağrımdan dolayı pek te belli olmuyordu. Arabayı bagaja park edip kapının önüne geçtik. Kapıyı çaldığımda Taehyung açmıştı. Jungkook'u görünce şaşırmıştı. ''Jungkook? Jimin? Jimin? Jungkook?'' Ne dediğini anlamamıştım. ''Merhaba Taehyung. İçeri alacak mısın bizi?' 'dedi Jungkook. Kafasını sallayıp geri çekildi. Salondan geçerken Jin hyung kalkıp yanıma geldi. ''Jimin iyi misin? Hasta mı oldun? Ne bu halin?'' telaşlı bir şekilde. Arkamdan Jungkook gelerek ''İyi değ-'' ''İyiyim hyung. Bugün iş yoğundu. Soğuk çarptı.'' dedim Jungkook'un sözünü keserek. Jungkook'a dönerek tekrardan teşekkür edip odama geçtim. Arkadaşlarımın ve Jungkook'un endişelenmesini istemiyordum. Hem bir şeyim yoktu. Yatağıma attım kendimi. Jungkook'la konuşurken kekelememiştim. Bunun mevzusunu ve Taehyung ile Jin hyung'un sorularını yarın sabaha bırakmaya karar verdim. Uykuya kendimi teslim ettim.
<3
Yazım hatalarım varsa affola.