* 13

116 20 7
                                    

Hande, savaş bölgesine yeniden adım attığında, toprak her zamankinden daha ağır, hava daha keskin, sesler daha sertti. İlk defa yalnızdı; Simge'nin yokluğunu burada, toprağa her basışında, nefes alışında daha derin hissetti. Onunla çıktıkları son görevde yaşadıkları, artık Hande'nin hatıralarına kazınmış bir yara izi gibi taşınıyordu. Simge yoktu, bu sefer tamamen tek başınaydı.

Uçaktan iner inmez, birkaç dosyayı eline alıp çalışmaya başladı. Her yeni hikaye, her fotoğraf ve her detay, içindeki yarığı daha da büyütüyordu. Simge'nin yokluğuyla dolan boşluk, bir başka kadının yaşadığı acıyla doluyor gibiydi.

Bir ara dosyaları incelerken, yanında biri sessizce yere çömeldi. Hakan'dı. Yıllardır arkadaşı, sırdaşı olmuştu, ama o anlarda aralarındaki sessiz anlaşma ile konuşmadan kaldılar. Sonunda Hakan, Hande'nin elindeki fotoğrafa bakarak sessizliği bozdu.

"Bu fotoğrafı neden çekmiştin?"

Hande, başını kaldırmadan, gözlerini fotoğrafa dikerek yanıt verdi.

"Çünkü o anda dünyadaki her şey o kadının yüzündeydi. Her şey... Bütün acı, çaresizlik, bitmeyen savaş..."

Hakan, başını eğdi.

"Yine de dönüyoruz he... Sanki kendimizi yok etmek için bir bahaneye ihtiyacımız varmış gibi,"

Hande, gülümser gibi yaparak fotoğrafın köşesine dokundu.

"Bu kadınlar var ya, Hakan... Bu kadınlar benim gibi değil. Hayatta kalıyorlar. Çocuklarını kaybettikleri halde, evleri bombalandığı halde yaşıyorlar. Bir şekilde nefes alıyorlar ve ben, onların hikayelerini anlatmazsam, her şey eksik kalacak gibi geliyor."

Bir an sessizlik oldu. Hakan derin bir nefes aldı, bakışlarını kaçırmadan devam etti.

"Simge de buradaydı... Son gelişinizde bizimle buradaydı."

Hande, gözlerini kapatıp başını salladı. Simge'nin yüzü, zihninde canlanıverdi.

"Simge... Simge hep ben dönmeden önce giderdi. Ben ne kadar kalmak istersem isteyeyim, o bana 'Hadi Hande, bitirdik işte,' derdi. Ama bu sefer... onunla beraber dönemedim, Hakan. Onunla dönemedim..."

Gözleri dolmuştu, ama tek bir damla bile akıtmadı. Hakan, elini omzuna koydu.

"Gitmek seni bitiriyor Hande, ama kalmak da bir o kadar tüketiyor. Kendini burada öldürmekten başka bir seçeneğin var mı?"

Hande, sessiz bir hiddetle Hakan'a döndü.

"Burada yaşamak var, Hakan. Burada, bu insanların arasında yaşamak, onların gerçeklerini göstermek... Onların seslerini duyurmak... Burada yaşamak, onlara şahit olmak demek."

Hakan, Hande'nin gözlerindeki inatçı parıltıyı gördü. İç çekerek kalktı, ama gözlerini Hande'den ayırmadan sordu.

"Peki, bunu onlara borçlusun diyelim... Ya Simge'ye?"

Hande, bir süre sustu. Derin bir nefes aldı, gözleri boşluğa dalmıştı.

"Simge'ye en büyük borcum, Hakan. Ona, korkmadan gidip, aynı cesaretle dönmek zorundayım. Burada anlatılacak bir hikaye varsa, onu anlatmak zorundayım. Yoksa o, boşuna gitti..."

Hakan, daha fazla söyleyebileceği bir şey kalmadığını anladı. Hande'nin içinde taşıdığı o öfke, yas ve hayatta kalma tutkusu, onun da içini bir parça burktu. Sonra arkasını dönüp gitmek üzereyken, Hande'nin sesi durdurdu onu.

"Hakan... Simge, buradayken hep bir şey söylerdi. 'Korkma, Hande' derdi bana. 'Korkularımızla yüzleşmezsek, içimizde daha derin yaralar açılır' derdi. Şimdi bu savaşa geliyorum çünkü korkularımı gömmek istiyorum. Simge'nin korkusunu, kendi korkularımı, hepsini burada gömmek istiyorum."

KözHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin