Selamlaarr, 15. bölümle karşınızdayım efendim.
Bu bölüm aslında güzel oldu bence ama sonunu daha güzel bitirebilirdim. Biraz da pazar gününe yetişsin diye acele ettim ama kötü olmadı. Bir sonraki bölüm daha güzel olacak inşallah. (Her şey çok güzel olacak xdoflslcös)
Hadi bölüme alalım sizii :))
____________________________________
İyi okumalar, sevgilerle...
____________________________________
Tesadüfler silsilesinin içinde oradan oraya savrulan birer toz zerrecikleriydik belki de. Kimse kendisi için toz zerreciği değildi ancak, bir başkasının bizi toz zerreciği olarak nitelendirebileceği, yaşamımız boyunca aklımızın ucundan dahi geçmezdi. Ancak zihinlerimizin sığ bakışından kurtulduğumuzda gerçek manzarayı görebilirdik. Ama belki de bunu hiç yapmamamız gerekiyordu. Çünkü gerçek manzara, bizim gibi toz zerreciklerinin kaldırabileceği cinsten değildi.
...
Gözlerim hala kanamakta olan bıçak yarasında dolandı. Karnının kenarında, üzerinden kanlar süzülen yara, yüzümü buruşturmama neden olmuştu. Ne zamandır bu haldeydi? Kaç dakikadır? Kaç saattir? Uzun zamandır kan mı kaybediyordu?
Bana gülümserken de yarasından kanlar akıyor olmalıydı ama bu küçük odaya ilk girdiğimde bunu hiç de belli etmemişti. Zira Tonie patavatsız bir şekilde söylemeseydi bunu bana haber verecek gibi de değildi zaten.
Gözlerim yukarı tırmandı yavaş yavaş. Draven'in yüzüne çıktı. Draven bıkmış bir şekilde bana bakıyordu. Yüzünde bariz bir bıkkınlık vardı. Hala bu yaranın önemli bir şey olmadığını düşünüyordu sanırım. Sanki oluk oluk kan kaybeden o değilmiş gibiydi.
"Kan kaybediyorsun." dedim telaşla. "Üşüyor musun?" elimi uzatarak göğsüne koydum. Vücudunun yaraya verdiği bir tepki aradım göğsünde, gözlerim karış karış vücudunu turladı. Küçük bir belirti bulmak istedim yalnızca. Elimin altındaki ten, sıcak olmasıyla yaraya karşı fazla duyarsızdı. Dakikalardır kanayan bir bıçak yarası olmasına rağmen vücudu fazla tepkisizdi. Şimdiden bitkin düşüp yatması veya bayılması falan gerekiyordu sanırım. Ya da gerekmiyordu. Bilmiyordum.
"Hala kanıyor. Kan kaybediyorsun. Bir şeyler yap-" derken sözümü kesti.
"Darla, İyiyim. Boşuna telaş yapmayı kes."
Draven umursamazca bunları söyledikten sonra elindeki tişörtünü tekrar giymeye yeltendi.
"Dur. Yara kanarken hiçbir şey olmamış gibi tişörtünü tekrar mı giyeceksin yani? Kan kaybediyorsun Draven. Eğer yarana pansuman yapılmazsa gece kendini ateşler içinde yatak döşek yatarken bulursun."
Draven durarak gözlerime baktı. İtiraz etmedi. Yüzündeki ifade haklı olduğumu gösteriyordu. Eline uzanarak elindeki tişörtü aldım. Tişörtü biraz buruşturarak yarasına yaklaştım ve yaraya bastırdım. Draven yaranın üstünde hissettiği baskıyla dişlerini sıktı. Başı arkaya doğru düştü ve gözleri kapandı. Canı yanıyordu ama hala inat etmeye devam ediyordu. Elimdeki siyah tişört kanı durdurmaya yetmezdi.
"Darla" dedi Draven biraz olsun acısı hafifleyince. "Seni buraya bunun için çağırmadım. Kısa bir işimiz var yalnızca. Çok kısa bir konuşma yapıp bitireceğim ve sen zamanımızı harcıyorsun şu an."
Alnında boncuk boncuk biriken ter damlalarını göstererek "Vücudun yaraya tepki gösteriyor -sonunda- Birazdan ateşlenecek birine göre çok zaman kaybediyorsun Prens'im"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bana Aitsin (Tarihi aşk serisi 1)
Historical Fiction"Sana iki seçenek sunacağım" dedi kısık ve boğuk sesiyle. Bir yandan da elindeki kadehi hafifçe sağa sola sallayarak içindeki alkolle oynuyordu. Gözlerimi kaçırarak yutkundum. Ben tedirginlikle beklerken o fazlasıyla rahattı. "Ya sıradan bir cariye...