Sabah,
Güneş suratıma tüm hiddetiyle çarparken uyandım. Hafif körleşen gözlerim yanımdaki sarışını seçemedi. Hafif çıkık karnının altında üst üste uzanan bacakları ve yorgandan çıkan bembeyaz omuzları onu evdeki en anlamlı varlık yapıyordu. Sarı saç tutamları parmaklık edasıyla gözlerini hapsediyordu. Güneş gözlüğü ile uyumuştu. Halimizden aldığımız alkol oranı belli oluyordu. Masum duruyordu bütün ev. Masumca yatıyordu yataktaki kız. Onu yatağa atmadan önce bardaki laf sokuşlarını, rockstar gibi beni göz ucuyla süzmesini unutmuş gibiydi. Duvarlarını kırmadan önce havalıydı, evet. Şimdi masum bir kedi gibi yatıyordu. Evet insanın bu halini seviyordum. Bir anda tutkuya kendini bırakması, sanki bir gitar solosunda zevk ile sağa sola sallanır gibi mutlu olması. Ve bunları da çok kısa bir sürede gerçekleşmesi. Yarım saat sonra kucağımda zevk çığlıkları ile sallanıyordu. Elimi sıkıp bırakırken kahkaları alttaki menopozlu bayan grubuna gençlik günlerini hatırlatmış olmalıydı.
Kalktım.
Mutfakta yarısı dolu bir şarap bardağının içinde mavi bir tanga bulunca kahkayı bastım. Uzun zamandan beri böyle gülmemiştim. Tek parça geceyi atlatabildiğimiz için şanslıydık. Bardağı alıp içeri gittim.
Uyanmıştı.
Sonunda.
Bardağı görünce şaşırdı. Kahkaha atmaya başladı.
- Sek şarap kesmedi galiba.
- Yeni tatlara her zaman açığım.
Gülüştük.
Kollarını açtı. Onu ayağa kaldırdım. Camdan bizi gözetleyen iki kadını gördüm. Bunlar karşı komşulardı. Yaptıkları yemekleri bana getirip gönlümü fethetmeye çalışan orta yaşlı iki kadın. Her zaman güleryüzlü davranmıştım onlara. Ama her gülümseme aldığınız insana aşık olmamalısınız.
12 saat önce.
Evden çıktım. Caddede yürüdüm biraz. Şehrin serinliği üstüme çökünce bir bara girdim. Çalan şarkı insanı neşelendirmeye çalışıyordu. Turuncu saçlı kadın sahnede Hound Dog'u söylüyordu. Dans ederken yeşil elbisesinin eteği ritim ile sarhoş olmuş sallanıyordu. Topukluları gümbür gümbür inletiyordu sahneyi. İki sevgili sarılmış oturuyorlardı. Konuşma yoktu. Sadece bira içip sarılıyorlardı. İkisi de yorgundu. Belkide sarhoş. İstediğim hayat belki buydu. Her gün sarhoş olup bir kadının bacaklarının arasında uyumak ve uyanmak. Ne tasa ne dert. Derin düşünceler içindeyken içeri biri girdi. Bembeyaz bir ışık gibi. Deri ceket ve çizme giyen bir ışık parçası. Teni bembeyazdı. Saçları sapsarı. İki sandalye yanıma oturdu. Aklımdan saçma bir kare geçti. Ama bu kareyi sevmiştim. Siyah bir masa. Bembeyaz bir örtü. Parlak çatallar ile porselen tabaklarda duran balığı kesiyoruz. Mavi denizin kokusu genizlerimi yakıyor. Karşımda daha ismini bile bilmediğim bir sarışın. Bardaklarımızda bembeyaz aslan sütü. Sezen Aksu çalınıyor kulaklarıma. Garip olsada sevmiştim bu kareyi. Bunları hayal ederken kızın gözlerine dalmışım. Mavi deniz sanki gözlerinden birasına akıyordu. Çatlak dudakları balığın çıtırlığını veriyordu sanki. Ufak bir esintiyle bile uçup gidebilecek kadar hafiftim. Bu uzun göz hapsinden sıkılmış olacak ki bana döndü.
- Tanışıyor muyuz?
- Daha değil.
- Planın var yani ?
- Hayır.
- Tanışacağımızı nerden biliyorsun ?
- Tanıştık bile.
- İsmini bilmiyorum bile.
- İsmimi sen seç, bende geceyi hangimizin evinde geçireceğiz ona karar vereyim.
- Ya çok safsın, yada sikinden büyük işlere bulaşmamayı öğretmediler.
- Saf olduğumu nerden çıkardın ?
- Elini kolunu sallaya sallaya gelip bir hatunu yatağa atamazsın.
- Ya atarsam ?
- Atarsan planına uyarım canım.
- Senden beş dakika istiyorum.
- Tamam.
Kalktım.
Az önceki iki sevgilinin oturduğu masaya yöneldim. Herif gitmişti. Arabada bir şey unutmuş olmalıydı. Bu kızı seçmemin nedeni sevgilisiyle öpüşürken bile bana bakıyordu. İşim kolaylaşmıştı.
Kadının yanına geldim.
Gülümsedim.
Kulağına eğildim.
- Yarım saatten beri seni arzuluyorum. 5 dakika sonra tuvaletin önünde.
Boynuna gizli bir öpücük kondurdum.
Geri döndüm.
- Ee nasıl gitti ?
- Teknik olarak onu yatağa atmayacağım. Ama senin istediğin ilgiyi göstereceğim.
- İyiymiş.
Kadın kalktı. Tuvalete yöneldi. Bende arkasından devam ettim. İddialıma göz kırptım.
Kadınlar tuvaleti boştu. Girdik.
İstediği ilgiyi fazlasıyla verdim.
Bara geri döndüm.
- Evet planıma uymaya ne dersin ?
- Söz, sözdür.
Gülüştük. Bunun farklı bir yanı vardı. Asla kadınlara aşık olmazdım. Onlarla sadece sevişirdim. Ama bu kadında farklılık vardı. Benim tanımlayamadığım ama bırakamadığım bir farklılık.
Yağmur bastırmıştı. Silecekler son hızda çalışmasına rağmen tabiat ananın gözyaşlarına yetişemiyordu. Radyoda akustik bir şarkı. Gülüşüyorduk sürekli ama gözlerim doluyordu. Hep yaşlar dökülüyordu. Beni her öptüğünde içim cız ediyordu. Sanki bir tür rüya gibiydi. Suratıma gelen sigara külleri ile uyandım. O hala birşeyler anlatıyordu. Angelina Jolie'nin yeni bir çocuk evlat edinmesinden, eski kitaplardan ve Arctic Monkeys adlı grubun en iyi İngiliz grubu ödülü almasından bahsediyordu. Bense yola odaklanmaya çalışıyordum.
Eve vardık.
Sonunda.
Kapıya girerken ayağını burktu. Acı inlemesi bütün mahalleyi uyandırmıştı. Elimdeki şarap şişesini onun eline verdim ve kucağıma aldım. Yürüyebilirdi aslında. Biraz ilginin kimseye zararı olmayacağını düşünmüştür herhalde. Onu koltuğa yatırdım. Hala kahkahalarla gülüyordu. Onu öpmeye başladım. En sonunda kendimi bırakmıştım. Bende kahkaha atmaya başladım. Arada bir şaraptan çekiyorduk. Nazik olmaya, kendimizi kasmaya yada şekilli parlak bardaklara, içi boş iltifatlara gerek yoktu. Sadece kendimiz oluyorduk. Ve içki tankerine dönen beyinlerimiz bize izin veriyordu.
Üstünden kalktım. 15 dakikadır saçma bir pozisyonda duruyordum. Belime acayip bir ağrı girdi. Şarap sıcaktı ve sıcak para iğrenç gelir bana. Gidip buzluktan iki soğuk bira çıkardım. Elindeki şarabı alıp buzdolabına koydum. Koltuğa oturdum. Ben etrafıma bakıp çıkarımlar yapmaya çalışırken (!) kalktı ve mutfağa gitti. Bardak sesi ve buzdolabının kapağı açıldı. Seslendim.
Cevap gelmedi.
- Mutfağımda ne arıyordunuz bayan ?
- Bırakında sabah sürprizi olsun beyefendi.
Kucağıma oturdu.
Soyunmaya başladı.
- Sen iç çamaşırı giymiyor musun ?
- Sabırlı ol Romeo !
6 saat sonra.
O iki kadın bizi tamamen görmüşlerdi. Çünkü perde falan yoktu. İki çıplak yatak odasında dans ediyordu. Bizi gözetleyenleri biliyordum ama hiç aldırmadım. Sabahın köründe anadan doğma bir şekilde tango yapıyorduk. Kahkalarla gülüşüyorduk.