Felix boş boş yürümeye devam ederken birinin seslendiğini duydu ama oralı olmadı. Bu zengin züppeler kendisiyle elbette muhatap olmazdı.
"Bekle! Beklesene diyorum! Duymuyor musun?"
Yongbok nefes nefese kalmıştı. Bu tuhaf çocuk fazla hızlı yürüyordu! Felix durdu ve bekledi. Arkasındaki kişi nefes nefese kalırken dinlenmeye çalıştı.
"Biraz spor yapsan iyi olacak çok yavaşsın ve hemen yoruluyorsun." Arkasını döndü.
Lee Felix ve Lee Yongbok aynı beşikte el ele uyuduklarından beri ilk kez karşı karşıyaydılar.
***
"Bana seninle buluşacağını söyledi. Buraya geleceğinden haberim yoktu." Jisung burnundan soluyan Hyunjin'e açıklama yaptı.
"Nereye gittiğini söylemedi mi?"
"Dedim ya, seninle buluşacağını söyledi. Hareketleri tuhaftı suyu da bir değişik içiyordu zaten." Jisung bacak bacak üstüne attı.
Hyunjin elini saçlarının arasından geçirdi. Son zamanlarda Yongbok herkesten ve her şeyden uzaktı. Ayrıca fazla kaçamak davranıyordu. Hyunjin neyin yanlış veya eksik olduğunu çözemiyordu. Yongbok için her şeyin en pahalısın ve en lüksünü alıyor, hafta sonlarını rüya gibi yerlerde geçiriyorlardı. Çoğu insan Yongbok'u kıskanıp onun yerinde olmak isterken Yongbok'un bu memnuniyetsiz tavırları Hyunjin'i sinirlendiriyordu.
"Aranızda bir problem mi var? Yongbok mutsuz görünüyordu."
"Bir şey olduğu yok. Yongbok sadece mutlu olmayı beceremeyen biri. Sana benim hakkımda bir şey söyledi mi?" Hyunjin ifadesiz bakışlarıyla Jisung'a baktı.
"Hayır anlatmadı." Jisung başını iki yana salladı.
***
Yongbok güneş gözlüklerini takmış karşısında oturan Felix ise kollarını bağlayarak kendisine bakıyordu. Biraz daha mütevazi bir yere gidip oturdular. Buradaki insanlar orta-alt sınıfa aitti.
"Ucube görmüş gibi davranma. Burada herkes insan işte. Sizin kadar züppe olmasa da..."
Felix'in laf sokan tınısına aldırmadan Yongbok kıpırdandı.
"Seninle bu kadar benzememiz çok tuhaf."
"Doğum günün ne zaman?" Felix konuyla ilgilenmişe benziyor.
"15 Eylül, ya senin?" Yongbok düz bir ifadeyle Felix'e baktı.
"Benim doğum günüm de 15 Eylül ve ikimiz de yirmi dört yaşına gireceğiz. Kayıp ikizler olabilir miyiz?"
Yongbok güldü.
"Abartma. Tuhaf rastlantılar silsilesi sadece. Benim yalnızca bir tane ağabeyim var. Başka da kardeşim yok. Senin kardeşin var mı?"
İkisi birbirinin tam zıttı. Yongbok Louis Vuitton kot ceket ve kot pantolon giymişti. Omuzlarından dökülen sarı saçları çok bakımlıydı. Ayrıca yüzü de pürüzsüzdü. Simli göz farı sürdüğü gözleriyle karşısındaki genci inceledi.
Felix'in ise daha serseri bir tarzı vardı. Bir kere onun kıyafetleri marka değildi. Pazarda ikinci elden almıştı. Bol paça krem rengi bir pantolon üzerine siyah salaş bir tişört giymişti. Saçları Yongbok'un saçları kadar olmasa da uzun sayılırdı ve rengi siyahtı. Yüzünde makyaja dair hiçbir şey yokken çilleri ortadaydı.
"Benim yalnızca annem var. Babam ve ağabeyim ben doğmadan önce kazada ölmüşler."
"Üzücü."
Felix, Yongbok'un tek kelimelik tesellisine sadece alaycı bir şekilde gülümsedi.