Kendi hikâyesinde kurban olan herkese,
burada yalnız değilsiniz.
28 Şubat 2021
00.58
Güneşli bir perşembeydi.
Eğer bir kitabın içinde olsaydı, böyle başlardı öyküsünü anlatmaya. Önce hava durumundan bahseder, sevdiği bir yazardan alıntı yapar; sonra da hayatını değiştiren tüm o olaylar silsilesinin konusunu açardı ama yaşadıklarını sadece hayatını değiştiren olaylar silsilesi olarak adlandırmak sadece kahkaha atma isteği uyandırıyordu. Hayatını değiştiren olaylar silsilesi yerine kullanabilecek bir tanım düşündü. Felaketler? Yaratıcı değildi. Hayatını yerle bir eden olaylar ya da dibe vuruşuna dair hatıralar... Hiçbiri tam olarak yeterli değildi. Sanki bu cümleleri gören biri, okurun ilgisini çekmek ve merakını uyandırmak için yazarın abarttığını düşünürdü.
Oysa günün güneşli olması da, hissettikleri de ne yazarın abartısıydı ne de epik bir filmin perdedeki haliydi.
Bu sadece Manolya'nın hikâyesiydi.
İnsanları bir roman karakteri olarak görmeyi severdi ve kendisinin de başka bir evrendeki insanları yazdığını düşünürdü. Belki de kendi hayatının kontrolünü o kadar kaybetmişti ki başkaları üzerinde kontrol sahibi olmak, hala iplerin elinde olduğunu hissettiren yegane şeylerden biriydi. Eğer bu gerçekse, kendisi de onlardan biriydi.
Kurbanlardan.
Yazarların, kitaplarını ilginçleştirmek için verdikleri kurbanlardan biriydi.
Manolya'nın hikayesini yazan her kimse, onun eline kalem almaya cesaret etmesi bile Manolya'yı şaşırtıyordu. Gerçekten böyle biri varsa, gamsız sürtüğün teki olmalıydı.
Ve, eğer kitabın sonu mutlu bitse bile Manolya onu asla affetmeyecekti.