2: HÜZÜN KALESİNDEN GÖRÜNEN GÖKYÜZÜ

64 17 12
                                    

Bölüm parçaları:

Cage The Elephant- Cigarette Daydreams

The Smiths- Please, Please, Please Let Me Get What I Want

"Saçlarımı örer misin, Manolya?"

Daldığı düşünce havuzunun içinden çıkmasına yardımcı olan sesin sahibi, elinde tuttuğu turuncu lastiği Manolya'ya uzattı ve parmaklarını gözünün önünde salladı. Manolya bakışlarını telefonundan kaldırarak ona baktı. Bal rengindeki saçları ıslak bir şekilde omzunun üzerinde dağılmıştı ve şampuan kokusu yayılıyordu. Parmaklarını uzatarak kardeşinin saçlarına dokundu. "Saçlarını kurut," dedi tutamları geriye doğru iterken. "Hasta olacaksın."

Kız omuz silkti ama hareket etmedi. Manolya gözlerini duvardaki saate çevirdikten sonra derin bir iç çekti. "Her an gelebilir. Gelirse saçlarını kurutamazsın." Üstelik gelirse derecesini artırdığı kaloriferi de kapatacağını biliyordu. Hasta olması kaçınılmaz olurdu. Yine de eve geç geldiği günler dereceyi iyice artırıyor, o gelene kadar evi ısıtıyor; en azından geceyi üşümeden geçirebiliyordu. Kız mızıldanarak bir şey söylese de Manolya'nın dediğini yaptı ve saçlarını kurutmak için odadan çıktı. Eskiden Manolya'ya göre daha sakindi İrem. Sanki ablasıyla birlikte hayatlarının nasıl bir yokuştan yuvarlandığını fark etmemiş gibiydi fakat elbette çok geçmeden esen rüzgârın bile canını acıtabileceğini fark etmişti. Ergenlik süreciyle birleşen kaotik hayatı onu daha da zor bir çocuk yapıyordu. Manolya ise ablalık dışında üzerine eklenen annelik sıfatını taşımak konusunda kendini çok rahat hissetmiyordu. Yine de elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyordu onun için. Ne pahasına olursa olsun.

Gözlerini duvarın üzerindeki saate çevirdiğinde neredeyse gece yarısı olduğunu fark etti. Her an gelebilirdi ve Manolya o geldiğinde uyuyor olmasının mı yoksa uyanık olmasının mı daha iyi olacağını bilmiyordu. Bazı geceler uyuyor numarası yapıyordu fakat bu sefer de odaya girmek için kapıyı zorluyordu. Uyanık kaldığında ise neyle karşılaşacağını bilmiyordu. Yanında misafir getirecek miydi, aşağı katta yine mi yapacaklardı yoksa söyleyecek başka bir şeyi mi olacaktı?

Elleriyle gözünü ovuşturdu ve tam o sırada kapının sesini duydu. Yataktan kalkarak parmak ucunda kapısına doğru ilerledi, adım seslerini anlamaya çalıştı. Tek mi gelmişti yoksa misafirleri var mıydı? Bir süre sadece onun ayak seslerini duydu ve adımlar git gide yaklaştığında hızla yatağına geri girdi. Elbette kendisine bir ziyaret yapacaktı, bugünkü mesajında gayet açık bir dille bunu söylemişti.

İçinden sekize kadar saydı, dokuzuncu saniyede kapısı açılmıştı.

Parmaklarını altındaki yorgana gömerken kızarık gözlerine baktı. Göz bebekleri büyümüş ve odağını kaybetmişti ama Manolya hala kendisini alt edebileceğini biliyordu. Birkaç defa cesuru oynamayı denemişti ama yanlış karar olduğunu anlaması zaman almamıştı.

"Sana ne dediğimi hatırlıyor musun?" dedi donuk bir sesle. Kapının ağzında dururken parmakları kulpu tutuyordu. Manolya gerçekten kendisinden bir cevap beklediğini düşünmediği için sessizliğini koruduğunda devam etti. "Bela beni bulursa ben de senin başına bela olurum demiştim," dedi. Bu sefer sesi biraz daha alaycıydı. "Sadece senin değil..."

Devam etmesine izin vermeden sözünü kesti. "Biliyorum. Bir daha olmayacak."

Genzinden bir homurtu çıktı. "Senin hakkında ciddi endişeleri varmış." Kapının kolunu bırakıp bir adım ilerledi. "Yoksa Manolyacık da annesi gibi mi?"

Parmaklarını yorgana biraz daha bastırdı ve yüzünü ifadesiz tutmaya çalıştı. "Bir daha olmaz."

Adam ağzını açıp bulanık kelimeleriyle Manolya'yı biraz daha zorlayacağa benziyordu fakat o esnada çalan zil kurtarıcısı olmuştu veya Manolya daha kötüsünün bugün kendisini bulmamasını istediği için böyle düşünüyordu. Yine de bugün kendisine ihtiyacı olsaydı muhtemelen günler öncesinden söylenmeye başlardı. Her kim geldiyse Manolya ile bugün işi yoktu. Derin bir nefes aldı fakat yüzünde rahatladığına dair tek bir mimiğin bile oynamasına bile izin vermedi.

MANOLYA'NIN UYKUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin