Bir zamanlar, karanlık bir ormanın derinliklerinde yaşayan bir avcı vardı. Avcı, hayatını sadece hayatta kalmaya ve mücadele etmeye adamıştı. Öfkesi kalkanı, acısı ise kılıcıydı.
Bir gün, ormanın en karanlık köşesinde, avını aramak için çıkan avcı, hayatında hiç görmediği kadar narin ve zarif bir çiçekle karşılaştı.Çiçek öyle güzeldi ki, avcı hayatında ilk defa bu kadar güzel bir çiçek görüyordu. O kadar narin, savunmasız, aynı zamanda güçlü bir çiçekti ki avcı saatlerce durup onu izlemek istemişti.
Çiçek, rüzgârın her sert darbesinde eğiliyor ama asla kırılmıyordu. Güzelliği avcıyı büyülemişti, ama çiçeğe dokunmaya korktu.
Avcı ilk defa bir şeyden korkmuştu. Bu Narin çiçeğe dokunursa çiçeğe bir şey olur diye ödü kopuyordu.Çünkü avcı bilirdi; bazı çiçekler, dokunulduğunda ölürdü. Yine de dayanamadı. Çiçeği korumak istedi. Onu bütün tehlikelerden sakınmak... Sonsuza kadar böyle kalması için tüm çabayı göstermek istedi.
Ama her koruma çabası, çiçeğin köklerini biraz daha zayıflatıyordu.
Çiçek ise fısıldadı: 'Beni sakınma, beni hisset.' Avcı o an anladı ki çiçeğin güzelliği, onun özgürlüğündeydi. Ve her dokunuş, onu hem yakınlaştırıyor hem de uzaklaştırıyordu.
************************************
Lavinia'dan....
"Bebeğim gün geçtikçe seni korumak benim için zor bir hal alıyor. Sanki her kes bize düşman olmuş gibi. Neden böyle şeyler bizim başımıza geliyor inan ki, annen de bilmiyor bebeğim.
Ama bizi koruyan biri var bebeğim. İsmi 'Marsel' çok güzel ismi var değil mi bebeğim?
Marsel bizi her geçen zor anlarda koruyor. Öyle bir yetişiyor ki imdadıma sanki, beni duyuyor. Sana bir sır vereyim mi bebeğim? Sanırım günü günden Marsel'e bağlanıyorum. Aramızda kalsın annenin kalbi onu görünce biraz kendini kaybediyor.
Ah neyse, bunları sonra yine konuşuruz. Sana kavuşmama daha çok var. Ne kadar belli olmasa da...
Biliyor musun seni rüyamda gördüm. Rüyamda cinsiyetin kızdı. O kadar güzel bir bebektin ki.. Sana doya doya bakmak, sarılmak, mis kokunu içime çekmek istemiştim. Her ne kadar rüyayı kötü bir canavar bozsa da...
Eğer erkeksen de üzülme tamam mı bebeğim? Sadece rüyamı anlatıyorum. Senin cinsiyetin ne olursa olsun annen seni çok sevecek. İyi geceler bebeğim..."
Dün akşam onca olaydan sonra bebeğime yazmak fikri aklıma gelmişti. Çünkü beni sakinleştiren çok az şey vardı ve biri de buydu.
O karmaşa da neler mi oldu?
Marsel en son hücremde Selim ile konuşmuştu. Sonra Selim apar topar gitmişti. Ardından Marsel şu iki bıçaklı adamları tehtid edip müdürün odasına yollamıştı.
Ha bu arada yollamadan önce adamlara yeri sildirmiş! Benden özür diletmiş! Sonra göndermişti. Çünkü neymiş "iğrenç kanlarını temizlemeleri gerekiyordu. Senin mideni bulandırdıkları için daha çok şey yaptırmam lazımdı aslında ama onlarla sonra ilgileneceğim. Üstelik ayaklarına kapandırtma fikrinde neden kızdın anlamadım! Şu piçlere niye öyle acıyorsun anlamıyorum Lavinia!" bunları demişti!
Bir de bana sinirlenmişti! Adamlara acıdığım yoktu sadece istemiyordum ayaklarıma kapanmalarını. Neyseki zorla göndertmiştim yoksa Marsel beyefendinin onlara daha kötü şeyler yaptığını izleyecektim.
Gelelim sonrasında olanlara. Adamları dışarı tekme tokatla atmış sonra kapıyı çarpıp öylece oturmuştu. Akşama kadar yanımda kalmıştı. Bana güvenmiyormuşta, dışarı çıkarmışım da bilmem ne.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İNFAZ hapishanesi
Romanceİnfaz hapishanesi. Dünyaca meşhur, insanların kısaca dilinde ölüm hapishanesi. Bu hapishaneye giren hiç kimse yaşayarak çıkmamıştı çünkü burası ölümün gerçekleştiği insanların, daha doğrusu suçluların infaz olunduğu hapishaneydi. Lavinia ise tesadüf...