33 - Yağmurlar ve Vedalar

655 179 300
                                    

hellö güzelliklerim !!

bu hellö o kadar yorgun bir hellö ki, yazasım bile gelmedi ama her şeye rağmen bu satırlarda buluşuyorsak adabıyla buluşalım dedim..

çok yoğun bir haftanın içinde kafamda defalarca kez oynayan sahneleri derledim topladım size anlatmaya geldim, özenle yazdım.

baştan anlaşalım, düzenlemeye fırsat bulamadım bölümü. o yüzden hemen okuyacaklar anlatım bozukluklu anlamsız cümlelerimin ve yazım hatalarımın kusuruna bakmasınlar, olur mu?

bununla birlikte yine bana çok özel hissettiren bir bölüm olduğunu söylemek isterim. başka da bir şey söylemek istemem, işte bu kadar. umarım keyif alırsınız.

yeni bölüm için oy sınırımız 300.

PS: Geçen bölümün açılış sahnesi Eylül ayındaydı, bu bölümün açılış sahnesi Ekim'de yani o tarihten 1 ay sonraya tekabül ediyor. Gözünüzden kaçar belki diye hatırlatmak istedim.

-

Ekim, Paris

Parmağımı klavyedeki silme tuşuna götürüp yazdığım her şeyi silmek üzere dokundurdum ama basamadım, duraksadım. Silmem gerekiyordu. Hepi topu anlamsız, çirkin birkaç cümleydi zaten.

"Yine mi siliyorsun?" Duyduğum isyan nidasıyla kafamı kaldırıp tepemde dikilen Oğuz'a baktım.

Arkama yaslanırken bir nefes verdim. "Beğenmedim."

"Sürekli yazıp yazıp silerek nasıl ilerleyeceksin kızım?" Yanımdaki sandalyeyi çekip oturdu Oğuz.

"İlerleyemeyeceğim, ilerleyemiyorum zaten. 23. bölümdeyim hala."

"Üç bölüm Gökdeniz!" dedi Oğuz sağ elinin 3 parmağını açarak. "Üç bölüm yazacaksın sadece. Sonra bitiyor kitap. Bitiyor bütün işin."

"Diğer 22 bölümü ben yazmadığım için son 3 bölümü yazamıyorum Oğuz. Mesele de o zaten. Yarım kalmış bir hikayenin sonunu getirmeye çalışıyorum ama ben kurgulamadım bu sonu."

"Olsun, sonuçta okudun, yapabilirsin."

"Yapamıyorum işte!" diyerek terslendim. Sabrımı sınıyor gibi konuşup duruyordu.

"Tamam, kızma..." Homurdandı ağzının içinde ve oturuşunu toparlayarak burnunun üstünü kaşıdı, konuyu değiştirmeye hazırlanıyordu. "Miden nasıl oldu? İyileştin mi?"

"Daha iyiyim." dedim tekdüze bir ifadeyle. Üç gün önce öğle yemeğinde gittiğimiz restaurantı o seçtiği için yemekten sonra rahatsızlanmamdan sorumlu hissediyordu. Hissetmesi de gerekirdi zaten. Onun suçuydu.

"Valla hayret bir şeysin, hepimiz aynı yemeği yedik ama bir tek sen zehirlendin. Amma hassasmışsın."

"Hint mutfağı bana yaramıyormuş, öğrenmiş olduk." dedim keyifsizce. Uzanıp masadan bardağımı aldım, bitki çayımdan bir yudum içtim. Sabah midem hiçbir şeyi kabul etmediği için yulaf lapası yemiştim, şimdi de bitki çayı içerek rahatlıyordum. Nispeten iyi sayılırdım.

"Kızım yemekler süperdi, Paris'te bu kadar lezzetli yemekleri kişi başı 50 euroya başka hiçbir yerde yiyemezsin."

"Paris'tesin Oğuz, iyi bir işin var, maddi sıkıntın da yok ama içindeki cimri Kayserili'den kurtulamıyorsun. Zehirlendim ya zehirlendim, bedava olsa gitmem bir daha. Üç gündür kusuyorum resmen."

Tüm yüzsüzlüğüyle itiraz etmeye çalıştı: "Senden başka kimsede bir şey yok ama? Yemeklerde sıkıntı olsa hepimiz hastalanırdık. Sen fazla hassas çıktın prenses."

delibalHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin