Chapter 3

7 4 2
                                    

"Eh, adı," diye mırıldandı Luke. "Adı Allie."

"Bu çok hoş bir isim," diye onu devam etmesi için teşvik ettim.

"Öyle," diye mırıldandı Luke, gözleri parıldayarak.

Gözlerimi devirdim. Luke her zaman çok çabuk aşık olmuştu ama yine de kalp kırıcı olarak biliniyordu. Kızları kullanıp bir hafta içinde çöpe atmış gibi değil, sıkılmadan ve gözü tekrar başka yere kaymaya başlayana kadar onlarla sadece birkaç ay çıkardı. Bir nevi hevesi bitene kadardı. O süreç içerisinde çok sadık birisidir.

"Ve?"  Geri kalanı anlatması için hevesle ısrar ettim.

Luke, "Bir ay önce tanıştık" dedi. "Bir partide. O içmiyordu, ben de içiyordum, o yüzden yanına gittim ve onu sarhoş etmeye çalıştım ama o içmedi. Denemeye devam ettim ama o bana bakmadı bile, sadece bütün bu süre boyunca beni görmezden geldi."

"Peki bu sana çekici geldi mi?" diye sordum, eğlenerek.

"Kapa çeneni, "Luke omzumu iterek söylemişti.

Bunu beklemiyordum, yana doğru düştüm ve yüzümü halıya denk geldi. Luke yüzümü yere çarptığımı görünce kahkaha attı.

"Ah," dedim yüzümü yerden kaldırarak.

Luke'ye baktığımda, bu duruma eğlendiğini gördüm ve ikimiz de kavga etmeye başladık. Birbirimize tutunmuştuk ve merdivenlerin tepesinde yuvarlandık. Buna rağmen kıkırdamaya başladık. Sakinleşmeyi başardığımız zaman, "Tamam, bu kadar kahkaha yeter," diyorduk fakat göz göze geldiğimiz an yeniden kahkahalara boğuluyorduk. Biri bizi böyle görse delirdiğimizi sanar.

"Orada neler oluyor?" Annemin bu sorusu bizi tekrar daha çok güldürmeyi başarmıştı.

Merdivenlerden çıkan ayak seslerini görmezden geldik, annemin bize bağırmak için geldiğine şüphe yoktu ama neredeyse yerde ağlama kıvamına gelmiş olduğumuzu görünce durdu. Kıkırdamalarımızı hızla bastırıp doğrulduk, saçlarımızı düzelttik ve masumca ona baktık.

Annem aşağıya inmeden önce başını salladı onaylamaz şekilde. "Biz deli çocuklar yetiştirmişiz" diye mırıldandı.

Annem merdivenlerden kaybolana kadar aynı pozisyonda kaldık. Birbirimize bir bakış attık ve yine gülmeye kapıldık.

•••

Alarmım, her gün sabahın çok erken saatlerinde çalıyordu ve uykumu bozan sinir bozucu sesini susturmak için aptal düğmeye basmam gerekiyordu. Yine böyle bir güne uyanmıştım ve alarmı kapatmadan önce küfürler savundum içimden. Kapatma düğmesini bulma telaşımdan dolayı dik durmak için destek aldığım kolum kaydı ve yatağımdan düşerek yere, kalçamın üstüne düştüm.

"Ah," diye inledim, muhtemelen kalçamda oluşan morluğun acısını fark edemeyecek kadar uykuluydum.

Sonunda alarm saatim olan şeytanı kapattım, okula giderken giyeceğim kıyafetleri bulmak için dolabıma doğru ilerlemeden önce özlemle yatağıma baktım. Ten rengi bir pantolon ve lacivert bir kazağı özenle seçtikten sonra duşa girdim.

Hızlı bir duş, rastgele bir şarkının sözlerini yüksek sesle söylemek ve kalçamı incelemek arasında geçen on dakikanın ardından sonra okula hazırdım. Saatime baktığımda okula yetişmrm için sadece beş dakikam kaldığını fark ettim. Çantamı kapıp merdivenlerden aşağı koştum, son ikisini atladım ve çoraplarımı giyip mutfağa doğru koştum. Bir elma kaptım ve kapıdan dışarı doğru hızla hareket ettim.

Anahtarlarımı çantamdan çıkarmak beklediğimden daha zor oldu. Elimde elma olduğu için onu ağzımda tutmam gerekiyordu. Bu görüntüm adeta kavrulmuş bir domuzu andırıyordu. Düşüncelerden sıyrılıp arabama ilerledim. Artık okula gidebilirdim. Park yerine doğru manevra yaparak elmamdan bir parça ısırdım ve çiğnedim, arabamı park edip kapattım.  Okula gitmeden önce arabamın vizörünü ve aynasını indirip makyajımı yaptım. Tam maskaramı çantama geri koyuyordum ki birisi camıma tıklattı, çığlık attım ve geriye doğru düştüm, kafam yan taraftaki yolcu koltuğunun kol dayanağına çarpmasına neden olmuştu.

Yukarı baktığımda Eli'nin penceremin önünde gülümseyerek durduğunu gördüm. Göz kırptı ve temkinli bir şekilde kapımı açtı. Ben ise o sırada doğrulup başımın arkasına masaj yapmakla meşguldüm.

"Merhaba" dedi parlak bir sesle."M-Merhaba" diye kekeledim, biraz gergindim.

"Geçiyordum ve makyaj yaptığını gördüm" dedi. Sohbet açma havasında olduğu belliydi. Yavaşça başımı salladım, nereye varacağını merak ediyordum. "Vee senin buna ihtiyacın olmadığını düşündüğümü söylemek istedim, makyaj sadece saçmalık," diye bitirdi yüzünde kocaman bir gülümsemeyle.

Konuşmaya başlamadan önce yutkundum. "S-sanırım buna ihtiyacım var."

"Hayır, ihtiyacın yok," dedi Eli kesin bir dille.

Okul binasının zilinin çaldığını duydum. Zil sayesinde kurtuldum, diye düşündüm, çantamı kolundan kapıp arabamdan dışarı çıktım. Saçlarım arkamdan dalgalanırken hızla ön kapılara doğru yürümeden önce Eli'ye utangaç bir şekilde "G-güle güle" dedim.

"Hey... Finley, bekle!" diye bağırdı.

Omzumun üzerinden baktığımda onun beni takip ettiğini, bana yetişmek için koştuğunu gördüm. Hızla geri döndüm ve daha hızlı yürüdüm, omuzlarımı rüzgara karşı kamburlaştırdım.

"Bekle!" Eli'nin bağırması korkuyla durmama neden oldu. Sonunda bana yetiştiğinde nefes nefeseydi. "Ne oluyor Fin, seninle konuşmaya çalışıyordum."

"F-Finley," diye fısıldadım kitaplarımı tutarak.

"Ne?" Eli koştuğu için nefes nefese kalmıştı ve sesi biraz kesik kesik çıkmıştı.

"F-Finley," dedim daha yüksek sesle. "B-bu benim adım."

Eli gülmeden önce birkaç saniye bana baktı. "Finley, adının bu olduğunu biliyorum, sana sadece Fin takma adını verdim."

Bunun üzerine burnumu kırıştırdım. "B-bu b-ba-balığa benziyor."

Eli saçını düzeltmeden önce kıkırdadı. "Bence çok tatlı."

Zil tekrar çalmadan önce ona gülümsemeye yetecek kadar zamanım oldu.

•••

Fen dersinde otururken öğretmen benim yanıma gelmeye karar vermiş olmalıydı.

"Finley, Golgi Aygıtının amacı nedir?" diye sordu sıraların arasında dolaşırken.

Gözlerim fal taşı gibi açıldı ve o masamın yanında durup beklentiyle bana baktığında ona baktım. Zorlukla yutkundum ve dudaklarımı yaladım. Ağzımı açarak bir şeyler söylemeye çalıştım ama hiçbir şey çıkmadı. Öğretmenim benden bıktığını belli ederek kaşlarını kaldırdı.

Elbette cevabı biliyordum; Golgi Aygıtı'nın amacı proteinleri paketleyip işlemesiydi ama söyleyemedim. Öğretmenime başımı salladım ve devam etmesini sağlamaya çalıştım. İnsanlar benim hiç konuşmadığımı, babamın dilimi kesmesi nedeniyle sözde sessiz kaldığımı ve benim nasıl bir ucube olduğumu fısıldamaya başladılar.

Öğretmen içini çekti. "Hadi Finley, cevabı bildiğini biliyorum, sadece soruya cevap ver."

Her zaman olduğu gibi sıramda küçüldüm, ona baktım, dehşete kapılmıştım. Herkes bana bakıyordu. Herkes bana bakıyordu. Başımı hızla iki yana salladım, gözlerimi sıkıca kapattım ve eğer onları göremezsem bana bakmayı bırakacaklarmış gibi davrandım.

"Finley," diye azarladı öğretmen. "Hadi ama çocukça davranıyorsun, sadece bize cevabı söyle."

Ağzımı açtım ve sadece bir mırıltı çıktı. Hemen sustum ve çaresizce ona baktım. Aniden aklıma gelen bir düşünceyle kalemimi kaptım ve cevabı kağıdıma yazmaya başladım ama öğretmenim kalemimi elimden aldı.

"Finley," diye çıkıştı. "Bize cevabını söyle artık."

Ağzımı sudan çıkmış bir balık gibi açıp kapattım, ağzım açık ona bakıyordum ve kendimi giderek daha fazla baskı altında hissediyordum. Nefesim hızlanmaya başladı ve boğazımın düğümlendiğini hissettim.

Birisi, "Tanrım, ne aptal," diye mırıldandı, kastettiğimden biraz daha yüksek bir sesle söylemişti.

Gözlerimin yaşlarla dolduğunu hissettim. Eli'nin fen dersimde olduğunu ve her şeyi gördüğünü fark etmeden çantamı alıp sınıftan hızla sınıftan çıktım. Aslında kaçmıştım...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: 3 days ago ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Anxiety Attack (TÜRKÇE ÇEVİRİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin