❛İçimde, derinlerde bir yerde hâlâ korkunun silsilesi vardı.❜
Bazen durduk yere, hiçbir şey olmazken hissettiğimiz o boşluk hissi bizi içine çekerdi. Bir kara delik gibi, kapkaranlık bir yere.
Lodos timiyle tanışmıştık, şimdi ise Barlas'ın değimiyle onun gözü önünde bankta oturuyordum. Nereden baksam bir saattir Barlas dâhil tüm tim antrenman yapıyordu.
"Buyurun, Asena Hanım." Nöbetçi askerin getirdiği pet bardağı aldım. "Başka bir şey ister misiniz?" Barlas'ın isteği üzerine bir saat içerisinde bana dört kez çay getirmişti.
"Hayır, teşekkür ederim." Gülümsedim. "Çayı içmeyi ikinci bardaktan sonra bıraktım." Asker hafifçe güldü ve başıyla selam verip yanımdan ayrıldı. Gözlerimi tekrardan time çevirdiğim sırada üşümeye başlayan bedenimi ısıtmak için sıcak çaydan bir yudum aldım.
"Komutanım, az insaf!" Salih'in ağıt yakarcasına dizine vuruşuyla kıkırdadım. Bakışları beni bulunca teessüf eder gibi baktı. "Gülmeyin lütfen, Asena Hanım. Azıcık el atın..."
"Oraya değil, buraya bak." Barlas'ın katı sesiyle hafifçe ona baktım. Bir süre sonra tim yavaştan eski neşeli hâline dönmüştü ancak, Barlas hâlâ çok katıydı.
"Komutanım, bitti ya hani?" Ozan'ın bakışları Barlas'ın yüzüne yalvarırcasına bakıyordu. Güldüm yeniden.
"Oğlum beni delirtmeyin, laf olsun diye ikide bir yeter deyip durmayın." Haklıydı. En ufak şeyde kusur bulan biri elbette özel tim olamazdı, lodos timi her zamanki gibiydi.
Benim için çay getiren askerden lodos timinin özel tim olduğunu ve her zaman olduğu gibi hoyrat olduğunu öğrenmiştim.
"Çok pardon, komutanım..." Sadık üzgünce elini sağ göğsüne yasladı. "Kalbim tıkandı." İçtiğim çay boğazımda kaldığında öksürmeye başlamıştım. Salih'in hareketi timdekileri bıyık altından güldürmeye yetmişti elbette.
"Asena." Barlas'ın uyarısı ile dudaklarımı birbirine bastırdım. "Serbestsiniz sizde, gözüm görmesin sizi." Timdekiler bu izinle beraber derin bir nefes aldı.
"Asena Hanım!" Salih'e baktım. "Sakın ayrılmayın bir yere, biz bir temizlenip paklanalım da az dedikodu yapalım." Barlas'ın ters bakışlarından nasibini alınca kaçarcasına askeriyeye doğru ilerledi.
"Ya sabır," Barlas saçlarını elleriyle dağıtarak oturduğum banka doğru geldi. "Üşüdün mü?" Hâlâ elimde tuttuğum çayı gösterdim.
"Terlemişsin, üzerini değiştir yağmur yağıyor hafiften hasta olma." Barlas başını sallayarak kısaca bana baktı ardından o da askeriyeye doğru ilerledi. Bense bitirdiğim çayın pet bardağını çöpe atarak geri yerime oturdum.
Telefonumun tanıdık zil sesini duyunca masanın üzerinde duran telefonu aldım. Kayıtlı olmayan bir numaraydı. "Alo?" İlk saniyeler ses gelmedi, kaşlarım çatıldı. "Alo? Kimsiniz?" Ses gelmemeye devam etti. İçim tedirginlikle dolunca refleksle askeriyenin antrenman pistine, duvar ve dikenli tellerle korunan bahçesine baktım.
"Korku iyidir, Asena. İnsanı diri tutar, yaşadıklarından kaçamadığını gösterir." Duyduğum tanıdık sesle taş kestim. Gözlerim hâlâ asker kaynayan bahçeye bakıyordu ama içim hiç rahat değildi. Çok korkuyordum. "Kork bencede. Kork ki sana biraz olsun insaf edeyim." Alaycıl gülüşünü duydum.
"Ne istiyorsun hâlâ benden sen?" Sesim titremişti. Gözlerimi yumdum ve derin bir nefes aldım. "Bitti anlamıyor musun, Murat? Artık bitti, kurtuldum senden." Esen sert rüzgâr tüylerimi diken diken etti. Gözlerim hızlıca açıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YUANFEN
Teen FictionBir insan bazen bir çift ela göze yenilirdi. Ben karşımda bir dağ gibi duran adamın ela harelerine yenilmiştim. Onu gördüğüm ilk an bile kalbimi güven ve huzurla doldurmuştu farkında dâhi olmadan. Bazı insanlar farkında olmadan bir başkasının hayatı...