11. Bölüm

151 16 14
                                    

Yıllar önce Lavinia adında küçük bir kız varmış. Küçük Lavinia...
Ailesi o daha bebekken, vefat etmiş. Ailesi gittikten sonra sığınacak tek büyükannesi kalmış. Ama küçük Lavinia'a büyükannesi hiç iyi bakmazmış. Küçücük bedeni cılız, zayıf ve öyle kötü durumdaymış ki, kenardan her gören Lavinia'nın hasta olduğunu sanarmış.

Hep geceleri sessizce yatağında duvara döner, gözlerini sıkıca kapar ailesinin yanına gitmek için Allah'a dua edermiş. Gece saatlerce beklermiş, belki ailesini görme umudu ile ama çok küçük olduğu için zayıf düşer, uyuya kalırmış.

Uyandığında ise uyuduğu için saatlerce ağlarmış. Ama ağlaması bile büyükannesini rahatsız ettiği için hep duygularını yarım kesermiş.

Lavinia daha bebekken, komşuları onların evinden gelen bebek ağlama sesinden şikayet edermiş, neredeyse tüm gece ağlarmış çünkü onu susturacak ne annesi, ne babası varmış. Ailesini daha yeni doğduğundan bir ay sonra bir araba kazasında kaybetmişti. Büyükannesi ise ne kadar istemese bile Lavinia'ya bakmayı kabul etmiş.

Ama her ne kadar kabul etse bile ne bebekken onunla ilgilenmiş, ne de büyüdükçe. Ona gereken sevgiyi bile vermemişti.

Yıllarca sadece bağırmış, ne ağlamasına ne de gülmesine izin vermiş.

Günlerden bir gün ilk defa Lavinia'nın elinden tutmuş ve onu bir yere götüreceğini söyleyerek evden çıkarmıştı. O gün Lavinia neredeyse havalara uçacak kadar sevinmişti. Heyecan duygusunu hayatında ilk defa yaşamıştı.

Küçük kız, büyükannesinin elini sıkıca tutmuştu. Henüz yedi yaşındaydı ve dünyayı yalnızca büyükannesinin ona gösterdiği kadar tanıyordu. Aslında hiç tanımıyordu.  Büyükannesi hiç olmadığı kadar sessizdi. Gözlerinde ne sevgi vardı ne de bir damla hüzün. Her zaman olduğu gibi.

Uzun uzun yürümüş en son koskocaman bir yerde durmuşlardı.

Yaşlı kadın, yetimhanenin büyük, demir kapısının önünde durmuştu. Kocaman demir kapı, küçük kızın gözünde devasa bir canavarı andırıyordu.

“Büyükanne, nereye gidiyoruz?” diye sormuştu ürkek bir sesle.

“Artık burası senin evin olacak,” demişti kadın, yüzünde hiçbir duygu belirtisi olmadan.

Küçük Lavinia bir şey söylemek istemişti ama boğazındaki düğüm buna izin vermemişti. Büyükannesinin elini bırakmak istememişti. Onun tek ailesiydi, tek dayanağıydı. Ancak yaşlı kadın elini hızla çekmişti ondan. Küçük Lavinia o an hiç korkmadığı kadar korkmuştu. Yalnız kalmak istemiyordu. Hiç bilmediği bir yere bırakılmak istemiyordu.

Kapılar açılmıştı ve bir görevli büyükannenin, Lavinia'nı bıraktığını ve öylece çekip gittiğini görmüştü. Küçük kız, öylece açık kapının önünde donup kalmıştı. Onu ardına bile bakmadan bırakmışlardı. Artık gerçek anlamda yapayalnızdı.

O günden, Lavinia'nın ne bir ailesi, ne de bir hikayesi vardı. Yetimhanenin duvarları arasında geçen yıllar boyunca, tek bir sorunun cevabını aradı:
“Beni neden bıraktılar?”

Ama cevabını hiçbir zaman bulamadı. Belki de bu yüzden büyüdüğünde ne sevgiye ne de aileye inanabildi. Çünkü dünya, ona daha çocukken, kimseye güvenmemesi gerektiğini öğretmişti...

************************************

Marsel elimi tutmuş beni bir yere götürüyordu.

Aklımdan geçen şeyler beni hem mutlu ediyor hem de üzüyordu. Ailem yoktu. Bu hapishanede tıkınıp kalmıştım. Birini sevdiğimi sanmıştım ama sevdiğim sandığım adam beni öldürmeye çalışmıştı. Üstelik bana yaptığı iğrenç bir şey yüzünden hayatımda yaşayacağım en ağır şeyi yaşatmıştı.

İNFAZ hapishanesi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin