Tarih atalım.
Moda dünyasının yoğun enerjisi, defilenin yapıldığı büyük salonda yankılanıyordu. Spot ışıkları podyuma vururken, birbiri ardına yürüyen modellerin üzerinde genç adamın özgün ve zarif tasarımları parlıyordu. Her bir kumaş katmanı, her bir dikiş, onun yeteneğinin en büyük kanıtı olarak gösteriyi izleyen herkese tanrı tarafından sunuluyordu. Modellerin birer melek gibi görünmesini sağlıyordu Hwang'ın tasarımları.
Dakikalar, sanki saatlermiş gibi geçiyordu sarı saçlı oğlan için. Alnından akan ter damlaları, endişesinin adeta farklı bir boyutta olduğunu yanında, onunla beraber heyecanlanan arkadaşlarına kanıtlıyordu. Birkaç saniye sonra, boğuk başlayan fakat gittikçe yükselen bir alkış sesi büyük alanı tamamen doldurdu. Seyirciler, hatta özel olarak davet edilen ünlü şarkıcılar bile tek bir kişiyi alkışlıyordu. Henüz 22 yaşında olan, moda dünyası için fazlasıyla genç sayılan, çaylak tasarımcı Hwang Hyunjin'i.
Hyunjin alkış seslerini duyduğunda gerginlikle sıktığı gözlerini araladı. Arkadaşlarına ve ailesine baktı. Herkes onunla gurur duyuyordu. Kız kardeşi Yeji, ona kaşlarıyla podyumu işaret etti ve dudakları hafifçe yana kıvrıldı. Hyunjin'e podyuma çıkıp selam vermesi gerektiğini söylüyordu kendince. Genç adam ne olup bittiğini anladığında küçük bir çığlık attı. Ardından olduğu yerde zıpladı ve henüz yürümeyi yeni öğrenen bir çocuk gibi neşeyle odanın içerisinde dönmeye başladı.
Ne yaptığını fark ettiğinde bir süre kendini sorguladı. Tüm modeller arka tarafa geldiğinde derin bir nefes aldı, üzerindeki beyaz takımın kıvrılan kollarını düzeltti ve diğer tasarımcıların arasından sıyrılarak podyuma çıktı. Az öncekinin aksine yüzünde ciddi bir ifade vardı. Zarif bir şekilde eğildi ve onu izleyen tüm Kore medyasının kalbini erittiğinden emin olarak gülümsedi. Kalabalık onun zarifliğiyle bir kez daha büyüleniyordu. Neredeyse tüm seyirciler, onun zarifliğine alkışlarla karşılık vermeye başladı. Bir saniyeliğine seyircilerin arkasındaki karanlık tarafa gözleri ilişti, içinden derin bir nefes verdi. Kalbinde hissettiği boşluk, hala orada olduğunu belli ediyordu.
...
Gösteri sona erdiğinde Hyunjin aldığı tebrik mektuplarını podyumun arka tarafındaki bir masanın üzerine bıraktı.
Elindeki içkiden bir yudum aldı ve boynundaki kravatı biraz gevşetti. Ailesinin sevgi dolu sözcüklerine gülümseyerek karşılık verikten sonra koridora doğru adımlamaya başladı. Etrafta loş bir ışık vardı. Koridorun sonuna geldiğinde küçük bir koltuk olduğunu görüp oraya oturdu. Kendi kendine düşünüyorken kısık bir sesle mırıldandı:"Bu benim için büyük bir başarı, ama neden hâlâ bir şeylerin eksik olduğunu hissediyorum?"
Kendi düşünceleri içinde kaybolacağını, boğulacağını hissetti. Kafayı yiyecekti, neden hiçbir şey onu mutlu etmiyordu? Neden hâlâ bir şeylerin yarım olduğu düşüncesi beynini ele geçiriyordu?
Kısa süre sonra, temiz bir takım elbise giymiş, uzun boylu ve ciddi ifadeli bir adam ona doğru yaklaştı. Adam ondan yaş olarak oldukça büyük görünüyordu. Saygısını göstermek için ayağa kalktı ve eğilerek selam verdi. Adamı titizlikle incelediğinde kolundaki oldukça pahalı görünen saate baktı, adamı tanıyor olsa şaşkınlıktan ağzını açabilirdi.
Adam, ona altın rengi kenarlıkları olan, kaliteli bir kağıda basılmış bir davetiye uzattı.
"Bay Hwang, sizi gerçekten tebrik ederim. Gösteriniz çaylak kariyerinize oranla çok büyük bir başarıydı."Ardından yutkundu ve davetiyeyi alması için Hyunjin'e başını salladı. Hyunjin şaşkınlıktan titreyen eliyle altın işlemeli zarfı aldığında adam nazik bir sesle tekrar konuştu. "Ancak buraya sizi tebrik etmek için gelmedim. Lütfen zarfı okuyunuz ve cevabınızı bana söyleyiniz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Last Chance, Hyunho
Fanfiction"Ve işte o gece sevgilim, tanrı birbirimize ait olmamız için bize son bir şans verdi..."