Bell tüm gece boyunca kendini düşünmekten alı koyamamıştı. Şu suçlu kıza sert davranmış olmalıydı. Normalde insanların kolunu öyle sert tutmazdı ama neden onunkini öyle tutmuştu? Onun yanında gerilmiş miydi? Neden gerilsin ki? Bu düşüncelere son vermek için onun yanına gitmeye karar verdi. Sabah olduğunda erkenden Clarke'ın odasına gitti. Onu merak ediyordu. Yavaşça kapıyı açtı.
Clarke kapıdan giren kişiyi gördüğünde kaşlarını kaldırdı. Neden gelmişti ki? Bildiği kadarıyla bir güvenlik görevlisiydi, gardiyan değil."Neden buradasın?" diye sordu şaşkınlığını gizlemeyerek.
Bellamy utanarak gözlerini yere dikti. "Hiç." diyebildi sadece.
Clarke'ın kaşları çatıldı bu sefer.
"Hiç mi? Bay Blake, neden burada olduğunuzu söyleyecek misiniz?"
Bellamy bir süre sustu. Söylemeliydi. Bunda söylenmeyecek ne vardı ki hem?
"Durumuna bakmak için gelmiştim."
Clarke elinde olmadan güldü.
"Vicdan azabı mı çekiyorsun Bellamy? Gayet iyiyim ben. Birşey olmaz bana."
Bellamy vicdan azabı mı diye geçirdi içinden. Tabii ki de olamazdı.
"Bu da nereden çıktı? Vicdan azabı çekmiyorum tabii ki de. Sadece kolunun durumuna baktım. Dün bayağı sıkmış olmalıyım."
Clarke'ın yüzü düştü.
"Baktın, gördün. İyiyim işte. Gitsene artık."Bellamy aldığı cevap karşısında az da olsa sinirlenmişti.
"Buraya gelip insanlık edende kabahat zaten!" diyerek sinirle kapıya yöneldi.
Clarke sanki uzanabilecekmiş gibi elini kaldırdı.
"Bellamy! Dur!"Bellamy 'Dur' kelimesini duyunca bir süre durakladı. Daha sonra yavaşça arkasına döndü.
"Efendim?" diye sordu ifadesizce.Clarke gözlerini ayak bileğine indirdi. Patlamada sıyrılmıştı ve pansuman yapılmadığı için mikrop kapmış olmalıydı. Kanı üstünde kurumuştu.
Bellamy'e baktı. "Kolumda birşey yok ama bileğimin üstüne basamıyorum."
Bellamy gözlerini yavaşça kızın ayak bileklerine indirdi. Gerçekten de kötü görünüyordu.
"Tamam, revir bu saatte dolu olur. Ben oradan bir pansuman seti alıp hallederim. Biraz beklemen gerek," diyerek tekrardan kapıya yöneldi.
Clarke kafasını salladı sanki görecekmiş gibi. Yatağa oturup sırtını soğuk duvara yasladı. Bellamy'yi beklerken yere sabitledi gözlerini. Cidden infaz mı edilecekti yani? O bir şey yapmamıştı ki?
Clarke düşünürken Bellamy'nin geldiğini farketmemişti. Genç adam gelip kızın yanına oturdu.Bellamy ilk başta getirdiği örtüyü yatağın üstüne serdi. Genç kızın ayak bileğinden narince tutup örtünün üzerine yavaşça bıraktı. Kendisini de soğuk zemine dizlerini koydu ve pansumanı yapmaya başladı. Bu pansuman işleri onun için çocuk oyuncağı gibi bir şeydi. Kardeşinin bir sorunu olduğunda hep o yardım ederdi.
Bir an karşısındakini minik kardeşi olarak gördü ve ağzından "Canın acımayacak küçük prenses. Ben buradayım," cümlesi döküldü.
Ama bu deyişi normal değildi. Sevgi doluydu. Kendine geldiğin de ne dediğini yeni fark etmişti.Clarke gözleri koca koca açılmış bir şekilde Bellamy'e bakakaldı. Bu halini daha önce görmemişti. Canını acıtmaktan mı korkuyordu acaba? Sesi sevgi doluydu. Hep böyle olsaydı ya. Gülümsedi. Bellamy başını kaldırıp Clarke'a baktı. Clarke gülümsemesini anında silerken yarasının acımasıyla bileğini refleks olarak kendine çekti. Bellamy'de sanki kendi acı çekiyormuş gibi yüzünü buruşturunca bir kahkaha attı. Ne sevimliydi bu hali böyle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cesur Prenses °•○ bellarke fanfiction
Fiksi PenggemarClarke kolunun acısıyla dudaklarını dişledi. Çok acıyordu ama bu Bellamy denen adamın yanında acıya dayanıksız biri olarak görünecek değildi ya? Hücre kısmına geldiklerinde Bellamy'nin elinin gevşediğini hissederek kolunu ondan kurtardı. Tuttuğu yer...