Günler birbirini kovalıyordu ama Denizden bir haber gelmiyordu. Onun hakkındaki haberleri sadece annem Hafize hanım dan duyuyordum. Anneme söylemeyi, Denizi anlatmayı çok düşündüm ama yapamadım. İkimizin arasında hiç bir şey yokken böyle bir konuyla annemi de üzmek istemezdim. Sustukça boğuluyordum. Bana tek iyi gelen şey dedemdi. Anlıyordu beni. Her şeyden önemlisi beni büyük bir adam gibi karşısına alıp dinliyordu her zaman.
Çaresizliğimin tavan yaptığı günlerden birinde yine balkonda bir başıma oturuyordum. Elimde eksik etmediğim mavi bir bardak vardı. İki sene önce okulda yaptığımız yılbaşı çekilişinde benim adımı çekmişti Deniz ve hediye olarak da bu mavı bardağı almıştı. Hayatımdaki en değerli nesnelerden biriydi bu bardak. Bütün kahvelerimi, çaylarımı bu bardaktan içerdim. Sanki Deniz dokunmuş gibi tat vardı. Bazende öfkelenirdim. Neden deniz yanımda değildi ki! Neden beraber içmiyorduk ki çaylarımızı...
Yaz tatilim berbat geçiyordu. Hiçbir arkadaşımla görüşmek istemiyordum. Sadece bazı günler dedemle şirkete gidiyorum hepsi bu. Dedemin istediği gibi bir adam olacaktım. Dedem her ne kadar beni öyle bir adam olmaya zorlamasa da, içten içe şirketi bırakacak bir torun istiyordu. Kendimi hiçbir zaman Hikayeci olarak görmedim. Büyük şirketlerin başında olan bir adam olmak bana göre değildi ama dedemi üzmemek için bunu yapmalıydım. Annemin ve dedemin tek varlığı bendim. Onlara layık bir evlat olmalıydım.
Benim aklımdan bunlar geçerken, dedem çoktan yanıma oturmuş, haberim bile olmamıştı. Ellerini karnının üzerine bağlamış kuşları seyrediyordu. Dedemin öpülesi elleri vardır. Tombik ve sarma gibi. Kendine has olan kokusu da, onu mükemmel bir dede yapıyordu. Bakışları olsun, gülüşü olsun güven veriyordu. Konuşmaya başladığında onu saatlerce dinleyebilirsiniz.
- Affedersin dedeciğim geldiğini görmedim.
- Önemli değil, evladım, canın bir şeye mi sıkkın senin ? paylaşmaya ne dersin.
- Yok. İyiyim, sadece biraz dalmıştım. Bir sıkıntım yok.
-Anlatmak istediğin bir şey olursa dinleyebilirim.
- Önemli bir konu yok dedeciğim. Eğer olursa tabii ki sana söylerim.
- O zaman ben küçük bir şey anlatayım sana.. Senden biraz daha büyüyüm ve bir kıza aşıktım ama söylemek ne mümkündü. En yakın arkadaşımın kız kardeşini seviyordum çünkü. Düşünsene, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen bir adamın kız kardeşini seviyordum. Bizim zamanımızda böyle şeylere iyi bakılmazdı, gerçi şimdi bile hoş karşılanmıyor. İşin özü, kimse kalbin ne dediğine bakmıyor. Ne yani, arkadaşımın kız kardeşine aşık olmak kötü biri mi yapıyor yani ? Elbette yapmıyordu ama toplum bunu böyle algılamıyordu.
Bir başkasını sevebilirdim ama en yakın arkadaşımın kız kardeşini sevemezdim. O kızı başkaları sevebilirdi. O kız da beni sevemezdi zaten ama seviyordu işte. Seviyorduk birbirimizi ve susuyorduk. Sustukça yoruluyordum ve daha 25 yaşında bir delikanlıydım. Sadece yazıyordum ona olan aşkımı. belki bir gün yan yana geliriz umuduyla... Annelerimiz, babalarımız arkadaştı. Bazı akşamlar misafirliğe gelirlerdi bize. Öyle seviyordum ki onu, öyle istiyordum ki, elinin değdiği her yer cennetim oluyordu.
Abi, diyordu bana biliyor musun ? Bazende ismimle sesleniyordu. Bir keresinde '' İyi geceler Rıfat'' derken duymuş abisi. '' Sen ne biçim arkadaşsın !'' diyerek çıkıştı bana. Benim haberim yok tabii bu durumdan. '' Ne oldu ? '' diye sormaya kalmadı, sol kaşımın üzerine indirdi yumruğu ! Kaşım baya bir açıldı ki tam 9 dikiş attılar. O günden sonra ben en yakın arkadaşımı kaybettim. Sevdiğim kızı da. Bunlar bir zaman sonra Bursa ya yerleştiler. Kız giderken bana mahalledeki küçük bir çocukla mektup göndermiş. Ne yazıyordu biliyor musun mektupta ? Okumak ister misin ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaderde aşka dahil midir ?
RomanceGözlerimden yanaklarıma düşüyor Hüzün damlaları İnsan kaybolmayı diler mi kendi içinde ?