Bölüm 1
Karanlık...
Karanlık ve soğuk... Kız gözlerini kocaman açmıştı, ama hâlâ hiçbir şey göremiyordu. Hissettiği tek şey, iliklerine işleyen, kanını donduran soğuktu.
Ağzında kötü ve acı bir tat vardı. Neler olduğunu hatırlamaya çalıştı. En son hatırladığı, havalimanından taksiye binip, iki arkadaşıyla paylaştığı evine gitmekte olduğuydu. Sonrası tamamen karanlıktaydı, eve girdiğini hatırlamıyordu.
Kendine geldiğinden beri ne kadar zaman geçtiğini kestiremez hale gelmişti; iliklerine işleyen soğuğu hissetmeye başladığından beri on dakika da geçmiş olabilirdi, bir saatten fazla da...
Acı soğuk düşünmesine engel olmaya devam ediyordu, artık dayanacak gücü kalmamıştı. El ve ayak bileklerinden bağlı olduğunu fark etmişti, kıpırdayamıyordu.
"Kimse yok mu? İmdaaaaat, yardım edin bana!"
Sesi istediğinden zayıf çıkmıştı, soğuktan büzüşen akciğerleri istediği kadar kuvvetli bağırmasına imkân tanımıyordu.
Dakikalar geçti, değişen bir şey olmamıştı.
"Yardım edin! Kimse yok mu?"
Genelde soğukkanlılığını koruyan bir kişiliğe sahip olmasına rağmen, içinde bulunduğu durumda panik sınırına hızla yaklaşması hiç de anlaşılmaz değildi.
İçinde en ufak bir ışık kaynağının bile bulunmadığı odada çıt çıkmıyordu. Kız artık paniğe kapılma sınırına varmıştı. Bir yandan soğuk ve karanlık, diğer yandan korku ve endişe tüm benliğini ele geçirmişti. Ağlamaya başladı...
Hıçkırıklarının arasında bir kapının açılma sesini duydu, ya da duyduğunu sandı; ama emin olduğu bir şey varsa, o da artık bulunduğu yerde yalnız olmadığıydı.
"Kim var orada? Lütfen yardım edin bana!"
Hıçkırıklarının arasından sesi kesik kesik ve zayıf çıkıyordu.
Işık, kızı hazırlıksız yakaladı; gözüne batan ışıklar bir anda soğuktan daha çok acı vermişti. Tavana gömülü sekiz lamba birden yandığında beliren ışık, uzun zamandır tam bir karanlık içinde kalan genç kızın gözbebekleri sonuna kadar açık durumdan, hızla bir toplu iğne başı olana kadar küçülürken geçen sürede, kızın beynine ok gibi saplanmıştı.
Kız acıyla yüzünü buruşturdu.
Gözleri ışığa alışana kadar iki dakika geçmişti. Kısıtlı görüş alanından görebildiği kadarıyla, beyaz fayans kaplı, yaklaşık dört metre eninde, beş metre boyunda, laboratuvara benzer bir odanın tam ortasındaki çelik bir masanın üzerinde el ve ayak bileklerinden sımsıkı bağlı şekilde yatıyordu. Tamamen çıplaktı...
Odadaki diğer kişi hâlâ görüş alanına girmemişti.
"Kimsin? Benden ne istiyorsun?"
Bu kez çığlığı yeterince yüksekti, ancak yine de odadaki kişinin cevap vermesine yetmemişti anlaşılan...
Kız çaresizlik içinde tekrar ağlamaya başladı.
Gözlerinden dökülen yaşlar görüşünü bulanıklaştırmışken bir anda onu gördü. Adam en sonunda kendini göstermeye karar vermişti.
Kız gözlerini hızlı bir şekilde kırpıştırarak görüşünü netleştirmeye çalıştı. Artık karşısındaki, daha doğrusu üzerinde yatmakta olduğu çelik masanın yanında duran adamı net olarak görebiliyordu. Otuzlu yaşlarının başlarında, uzun boylu, temiz yüzlü bir adam ifadesiz bir bakışla kendisini süzüyordu. Adamın üzerinde siyah balıkçı yaka bir kazak ve görebildiği kadarıyla siyah bir kot pantolon vardı. Bakışlarını tekrar adamın yüzüne kaydırdı; adamın yüzü inanılmaz ölçüde masum ve zararsız görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sabaha Karşı Öyküleri
Science FictionÜçüncü kitabım olan Sabaha Karşı Öyküleri, beş kısa öyküden oluşan ilk öykü denememdir. Macera, bilim-kurgu ve aksiyon içeren öykülerden oluşan bu kitabımı beğeneceğinizi umarım...