0.9

4.1K 486 96
                                    

Not; Tatile gittiğim için bölüm atamadım üzgünüm, zaten sonraki bölüm final. Keyifli okumalar :')

-Hunniel


Billy son birkaç haftadır bizde kalıyordu, Jason amca onu affetmek istemediğini sert bir dille söylemişti. Bily umudunu yitirmek üzereydi ama yine de birlikteyken iyiydik. Beni önemsiyordu, Billy beni gerçekten çok önemsiyordu. Ama ne yaparsam yapayım ona hiçbir zaman Sehun'a baktığım gibi bakamayacağımı çoktan anlamıştım.

Billy olan her şeyi anladığında "Bırak," demişti. "Artık bırakmalısın."

Sehun'u bırakabilmeyi her şeyden çok istiyordum ama bu kalbimi göğsümden söküp atmakla eşdeğerdi. Onu bazen Lily'le ata binerken görüyordum. At hızlandığına Lily'nin belini düşmemesi için sıkıca tutuyordu. Ona zarar gelmemesi için her şeyi yapabilirmiş gibi görünüyordu. Oysa beni göz göre göre parçalara ayırmaktan bir kere bile çekinmemişti Sehun. Benim kalbimi, hislerimi biraz bile önemsememişti.

"Hey!"

Billy elini gözlerimin önüne salladığında boş boş çiçeklere baktığımı farketmiştim.

"Yine dalmışsın, doğrusu ben patron olsam senin gibi bir elemanı asla işe almazdım. Düğüne sadece 3 gün var! Bahçenin haline bak..."

Düğüne sadece günler kalmıştı. Sehun kağıt üzerinde de başkasına ait oluyordu. Asla benim olmayacağını bildiğim aşkım hayal kırıklıklarımla elimden alınmıştı.

"Biraz dinlenmek ister misin?"

Billy elimi kavradığında yavaşça gözlerimi ellerimize çevirip başımı salladım. Billy büyük bahçenin içinde beni de peşinden koştururken az önce dinlenmekten bahsedip bahsemediğinden emin olamamıştım. Koşmaktan nefes nefese kaldığımda Billy yavaşça durdu. Ardından bedenim onunkiyle birlikte çimenlerin üzerine düştü. Billy'nin bir kolu başımın altındaydı, bedenlerimizin arasındaki mesafeyi çoğaltmayı biraz daha nefeslendikten sonra yapmayı düşündüm.

"Yorgunluğu çok hissedersen, dinlenirken o kadar çok haz alırsın."

Billy'e 'Ne saçmalıyorsun?' bakışı atıp yeniden gökyüzüne baktım, güneş tam tepedeydi. Gözlerimi kısıp büyük eve çevirdiğimde hemen orada, büyük balkonun trabzanlarına tutunmuş olan Sehun'u gördüm. Üzerinde koyu mavi bir gömlek vardı. Bakışlarım göğsünden geçip gözleriyle buluştuğunda Sehun'un öfkeden kızardığını farkettim. Parmak boğumları trabzanları sıkıca kavradığından bembeyaz olmuştu.

"Beni dinliyor musun?"

Bakışlarımı Sehun'dan çekip burnumun dibinde duran Billy'e çevirdim.

"Buraya yattığımızı görünce, evdekiler kızabilir-"

"Bugün çiftlikte kimse yok ki, düğün alışverişine gittiler. Unuttun mu?"

Bakışlarımı yavaşça Sehun'a çevirdim.

"Aslında, ne diyeceğim? Bugün kaytarsak bir şey olmaz, göl kenarına gidelim mi?"

"İyi fikir." Heyecanla yerimde doğrulup Billy'e baktım. "Sen önden git, bende... bende birkaç işimi halledip geleceğim. Olur mu?" Billy çabuk gelmemle ilgili bir şeyler söylerken yerinden doğrulup çiftlik evinin çıkışına doğru ilerledi.

Kalbim beklentiyle gümbürdemeye başlamıştı bile. Sehun'un yanıma geleceğini biliyordum. Adım gibi biliyordum hemde. Bakışlarımız son kez kesişirken adımlarımı Hara'ya yönlendirdim. Çiftlik evinin sertçe kapanan kapısı tahminlerimi doğrularken Hara'ya girip at kabinlerinden birine girdim.

"Luhan." Sehun'un sesini uzun zaman sonra ilk defa Hara'da duyuyordum. Bu çok garip hissettirmişti. Topuklarımın üzerinde dönüp bana iyice yaklaşan Sehun'a baktım. Tanrım, onu o kadar çok özlemiştim ki... Boynuna atlamamak için kendimi uzun süre sakinleştirmem gerekmişti.

"Neden buraya geldin?" Sehun'un özlediğim, neredeyse iki haftadır hiç duymadığım sesi nefesimi kesmeye yetmişti. Derince bir nefesi ciğerlerime doldururken onunla ilgilenmiyormuş gibi yapmaya karar verdim. Peşimden gelen oydu.

"Neden peşimden geldin?"

"Seni tanımadığımı mı sanıyorsun?" Sehun büyük bir adımla biraz daha yaklaştı. "O son bakışın 'gel' demek olduğunu, anlamadığımı mı sanıyorsun? "

Bakışlarımı yere eğip düşündüm. Burada ne aradığımı bile bilmiyordum, ben sadece... Başımı hızla kaldırıp bakışlarımı onunkilere sabitlerken ayaklarım iki büyük adımla Sehun'un bedenine yaklaştırdı bedenimi. Ellerimle yüzünü kavradım.

"Biliyorsun, ben küçük bir aptalım. Seni sonkez yakından görmek istedim." Sehun burnunu saçlarıma dayarken derin nefeslerini hissediyordum. Beni kokluyordu. Bunu bilmek gözlerimin dolmasına neden oldu. Sehun'un dudakları alnımı öptü birkaç kez.

"Seni özledim." Sehun dudaklarımın arasından çıkan kelimelerle kendini yavaşça uzaklaştırdı. "Seni, çok özledim."

Gözlerim dolu doluyu. Onun karşısında ağlamak istemiyordum ama bunu engelleyemeyecekmişim gibiydi. Sehun kollarını belime sarıp bedenimi kendine yapıştırdı, şimdi burnu boyumdaydı. Tenimi kokluyordu. Onun yabancı kokusu ciğerlerime dolarken gözlerimden süzülen bir damlaya engel olamamıştım.

"Neden benden nefret etmiyorsun? Seni defalarca kırdım."

Sehun'un boğuk sesi kulağımın hemen yanından geldi. Nefesi boynumu yakıyordu.

"Önemli değildi, hiçbiri. Seni bu kadar severken nasıl nefret ederim? Hiç nefret edebilir miyim senden?"

"Luhan."

Sehun'un boynuma dayanan yüzünü kaldırıp dolu gözlerine baktım. Artık mutlu olmayabilirdim. Şimdikinden daha az yemek yiyebilir, hiç ama hiç gülmeyebilirdim. İçim umutsuzluklarla dolu olabilirdi. Hiçbiri, hiçbiri Sehun'u böylesine seviyor olmamdan daha önemli değildi.

"Seni seviyorum. "

Dudaklarımdan daha önce hiç kimseye söylemediğim bu iki kelime çıkıverdi. Sehun kadar şaşkındım. Artık bittiğini biliyordum. Bitmişti.

Sehun'u unutmak, ondan vageçmek, hayatımdan tamamen çıkarmak zorundaydım. Ölmüş gibi. Sanki hayatımda hiç olmamış gibi. Hani orada olduğunu görüp, elimi uzatsam da tutamayacağımı bilmek gibi. Her an o göletin kenarına gelmesini beklemek, ama asla gelmeyeceğini bilmek gibi. O kadar zor ki ölmediğini bilmek, ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık onun bana, o kadar katlanılmaz ki. Özlemek, bu kadar çok özlemek. Onu böyle özleyip görememek bir daha, dokunamamak, işitememek...

Sehun beni kırdı, parçaladı, öldürdü. Defalarca. Hayatımda kimsenin yapmadığı kadar yaktı canımı. Ama ondan nefret edemiyorum. İyi ya da kötü, suçlu ya da masum, kim olursa olsun... Seviyordum. Ben Sehun'u hiç görmediğim annem kadar çok seviyordum. Beni hiç sahiplenememiş babam kadar. Olup olmadığını bilmediğim kardeşim kadar çok seviyordum.

"Seni seviyorum." dedim yeniden. "Ben seni çok seviyorum Sehun."

"Yapamam, biliyorsun." Sehun'un çenesinin ucunda biriken küçük bir damlayı kurularken gülümsedim. Karşımda küçük düşmeyi umursamadan,  karşımda ikinci defa ağlıyordu. Parmaklarımı ıslak dudaklarının üzerinde gezindirdim.

"Biliyorum." dedim acı acı. "Benim tek istediğim, baştan beri senin kalbindi. Onu bana veremezsin, değil mi?"

Sehun gözyaşları akmaya devam ederken başını iki yana salladı.

Midemin yakıcı bir acıyla kasıldığını hissettim. Kusacak gibiydim. Bakışlarım odağını kaybederek karardığında ayaklarımın beni daha fazla taşımayacağını farkettim. Sehun'un yakalarına yapışacakken geç kalmıştım, bedenim yavaşça aşağıya doğru süzüldü.

Little StupidHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin