8 • GEÇMEYEN SAATLER

218 48 38
                                    

David iyice uyuşmuştu sandalyede bağlı bir şekilde oturmaktan. Hatta başı dönüyordu biraz. Çevresindeki eşyalar ileri geri gidiyordu sanki. Beyni yanmıştı son yaşadığı olaylardan... Şuan burdaki smokinli adamların başı olan Eksik Parmak'ın elinden kurtulsa bile ne yapacaktı ki? Oteldeki çocuğu öldürmekten sorumluydu, katildi, aranan azılı bir suçluydu. Dışarıya çıktığı an polislerin eline düşeceğini biliyordu. Zaten alamadığı mavi haplar bitirecekti David'i. Çok kötü hissediyordu. Tüm enerjisini kaybetmişti.

Dışarıdan gelen silah sesleri polislere aitti ve David'in duyduğunu herkes duydu. Bu, dışarıdaki büyük sürgülü kapının ses çıkararak açılış sesiydi. Dışardaki adamları temizleyen polisler artık içeriye girmişti. David'in  yanındaki adamlar, özellikle de Eksik Parmak gereğinden fazla telaşlandı ve arka kapıdan acilen çıkmaya çalışacaklardı. Elleri bağlı olan David'i de yanlarında sürükleyeceklerdi tabii... Tam kapıdan çıktıklarında iki polis karşıladı onları. Smokinli adamlar küçük bir çatışmaya girdiler dışarıda bekleyen polislerle. Çatışma yarım dakika sürdü sadece... Tabii ki smokinliler galip gelmişti burda da. Kötüler kazanırdı zaten hep...

Az önceki küçük çaplı çatışmada David yaralanmıştı bacağından. Yerle bir olan David'in bacağına dokunan eli kan içinde kalmıştı. Kan görmeye pek tahammül edemezdi. Bir de bu kendi kanıysa... Kustu...

David'in yaralandığını ve bu hâlini gören ve kaçmaya devam eden Eksik Parmak, adamlarına: " Boşverin onu, zaten bir işimize yaramaz bu halde, koşun ! "

Adamlardan biri hızla kaçarken gri, ele oturur, şık tabancasını yere düşürdü . Bunu gören David, adamın silahını almak için bir metre sürükledi kendini... Tam silahı kavramıştı ki arkasında bir polis belirdi aniden, teslim ol diye bağırıyordu. David sımsıkı tuttuğu silahı polise çeviriyordu bilinçsizce, günlerdir kullanamadığı hap artık sorun yaratıyordu, bazen beynini bulandırabiliyordu da...

Elindeki silahı ani bir hamleyle polise doğrulttu David. Doğrultmasıyla sıkması bir oldu. Ani bir tetiği çekişti bu. Bilinçsizce, halsizce bir hamleydi. Biraz da korku vardı tabii. Yakalanırsa hapse girerdi kesinlikle. Çok korkmuştu ve hapsız kalması onu bu hâle getiren etmenlerden biriydi tabii...

Üstündeki gömlekten yırttığı parçayı yaralı ve acıyan bacağına sıkı sıkı sardı, evet canı çok yandı ama bunu yapması gerektiğini biliyordu kan akışını kesip kanın pıhtılaşmasını kolaylaştırmak için... İki eli de kan olmuştu. Elini iki mânâda da kana bulamıştı bu şanssız gecede. Birinci anlamı eli gerçekten baştan aşağı kan olmuştu ve ikinci anlamı ise bir polisi korkakça göğsünden vurmasıydı. Bir cinayet işlemişti. Zaten cinayet işlemekten suçluydu şu Fums Otel'de yaşananlardan... Gizemli tuzak... Bir de bu eklenmişti derdine.

Bu polis öldürme olayı hiç yaşanmamış olsaydı belki de bir yerlerde hakkını arayabilirdi oteldeki cinayetle alakasının olmadığını bir şekilde ispat ederek... Ama olmuş ile ölmüşe çare yok işte. İş işten geçmişti David için. Artık ciddi anlamda bir suçluydu. Hapse giremezdi, girmemeliydi... Çünkü statüsü böyle saçma olayları kaldıramazdı. Bu başarılı adam, hiçlikten var olmuş, yetim ve öksüz büyümüş, kariyer üzerine kariyer yapmış, yurt dışındaki firmalarla iş bağlamış, Türkiye'ye de bunun için onca yolu tepip gelen bu adam, saçma sapan gelişen olaylar yüzünden hapse giremezdi.

Ama şuan hiçbir şeyi fazla düşünmeye yoktu vakti. Bacağını bağlamış bir şekilde oradan hemen uzaklaşması gerektiğini biliyordu daha fazla kişinin canını yakmadan. Kalktı, topallıyordu. Ne kadar ileri gidebilirdi ki. Bu yaralı bacak onu ne kadar ileriye götürürdü. Ne kadar yol alırdı takip edilmeksizin.

Başladı topallamaya... Çoğunluk olan adamları takip edemezdi. Çünkü polisler o tarafa gidecekti, bu bacakla kesin yakalanırdı çabucak. O yüzden önce sağ tarafa ağaçların arasına daldı. İlerledikten sonra tekrar biraz saptı sağa. Smokinli adamlar ve onları takip eden polislerden epey uzaklaşmıştı zannınca...

Bir ağacın dibine çöktü. Sıkılmıştı hayatından, bir kez daha bunu anladı. Bir iki gün içinde olan bitenlerin haddi hesabı yoktu. Artık boğazına kadar dert içinde olduğunu anımsadı tekrar. Orada o polis memurunu vurmaması gerektiğini söylüyordu vicdanı. İçindeki ses çekmemeliydin tetiği diyordu çaresiz, korkmuş, halsiz olan David'e. Artık ne yapamayacağını bilemiyordu bu kanun kaçağı. Bir an önce ülkesine dönmeliydi. Amerika Birleşik Devletleri'ne... Sevdiği arkadaşlarının yanına, hoş evine ve canından çok sevdiği ofisine dönmek istiyordu bir an önce bu iş manyağı suçlu.

Şu andan itibaren David için geçmeyen saatler başlamış olmalıydı.
Aranıyordu sonuçta. Ağacın kenarında oturuyordu hâlâ bitmiş bir şekilde. Sonbahar yaklaşıyordu artık. Soğuklar yağışlar başlayacaktı hiç şüphesiz. Birden, daldan kopan bir kızılımsı yaprak David'in kucağıma doğru düştü. Bu düşüşten sonra aklına şu an tutuklu olan İhsan Bey geldi, nedendir bilinmez... Şu iki haberde duydukları canlandı kulağında tekrar tekrar. İhsan Bey'in karıncayı incitebileceği aklının ucundan bile geçmezdi ki böyle büyük bir cinayeti İhsan Bey'in üzerine yakıştırsın. Hiç yakışmıyordu da... Sonra aklına kendi haberi geldi. Fums Otel'deki gencin cinayeti. Parmak izlerinin silahtan çıkması zaten mantığa aykırı bir durumdu hiç bir silaha ellememişti ki David. Ellerini arkadan kelepçelenirken şüphelenmişti zaten parmağına uygulanan basınçtan. Orada parmak izini alıp silaha koplaladıkları gün gibi ortadaydı ama bunu sadece şu an suçlu konumunda bulunan masum David biliyordu. Başka kimsecikler değil. Hemen Altın Diş Patron Beşir'in cinayetiyle bağlantı kurdu. İhsan Bey'in kelepçelenirken söyledikleri çınlıyordu kulağında: " Ben yeminlen kimseye zarar vermedim, masumum ben, tuzak kurdular bana..."

David sanırım bir gün önce haberini izleyip üzüntü duyduğu İhsan Bey ile aynı kaderi paylaşıyordu ta ki masum polis memurunun canını alana kadar... Üzgündü bu durumdan, hem de çok üzgündü... Keşkeler peşini bırakmazdı artık. Keşke ABD'deki patronu Bay Mahone söylediğinde gitseydi memleketine. Keşke 'House Keeping' diye tedirgin bir şekilde bağıran gence açmasaydı kapıyı, şuan keşke enerji hapları yanında olsaydı ve keşke o kurşunu sıkmasaydı salt işini yapmaya çalışan polis memuruna. Belki hepsinin bir nedeni vardı kendince. Ama hiçbir şeyi çözemiyor ve hep olumsuz sonuçlar doğuruyordu bu gereksiz keşkeler...

Gece, David'in saçından karaydı. Ay'ın ışığını, her an yağmur indirecekmişçesine sinirli ve haşin bakan bulutlar engelliyordu tüm cüsseleriyle. Ormandaydı, yalnızdı, yapayalnızdı. Köpekler havlıyordu. David aslında hiç böyle bir durumla karşılaşmamıştı açıkçası... Yani bu kadar bitmiş ve çaresiz hissetmemişti ne annesini babasını kaybederken ne de başka acıklı, zorlu olaylarında... Mesela Jason amcasından sonra en sevdiği kişi olan arkadaşı Jack'i on dört yaşlarında kanserden kaybettiğinde bile bu kadar yıkılmamıştı. Yani 'Yalan dünya, fani dünya, ölümleri ani dünya' dercesine çabuk toparlamıştı. Güçlüydü aslında, kararlıydı asla yıkılmama konusunda ama bu çok ağırdı. İlk önce bir tuzağa kurban gidip daha sonrada gerçek bir cinayet işlemek garip bir histi tabi. Anlatılmaz yaşanır...

Hâlâ boş beleş düşünüyordu David, sıkılmış ve üşümeye başlamıştı zeki çocuk. Aklına ısınmak için de bir fikir gelmiyordu başka herhangi bir şey için de...

Biraz daha uzaklara gitmeliydi, çok uzaklara... Epey de dinlenmişti. Artık yol gözükmüştü David'e... Tam ayağa kalktı ki aniden sırtında bir el hissetti, beş parmağın sıcaklığının beşini de omzunda hissetmişti... Hemen tedirgin ve korkmuş bir şekilde arkasını döndü...

Yorum...

SERGÜZEŞT-İ DAVIDHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin