Çiftçi için uzun bir gün olmuştu. Iki öküzüne bağladığı sabanın toprakta bıraktığı izler boyunca yavaş yavaş yürüyordu. Ağır sabanı sürürken boynundan aşağı ter süzüldü.
Çiftliğin batısındaki bataklıkta güneş batıyordu.
Çiftçi başını yukarı kaldırdı, ardından kaşlarını çatarak, koluyla alnındaki teri sildi. Yoğun bir sis, bataklıktan araziye doğru yayılıyordu. Yılın bu zamanında bu yoğunlukta bir sisin olması, görülmemiş bir şeydi.Ürperek öküzlerin koşum takımlarını çıkardı ve onları ahıra doğru yürütmeye koyuldu. Hayvanlar genellikle günün sonunda yemlenecekleri için istekli olurlardı ama çiftçi bu kez onları zorlukla hareket ettirebiliyordu. Koşum takımlarını eline alıp somurttu. Takımlar buz gibiydi. Arkasını döndü. Iki öküzde öylece duruyordu.
''Sorun nedir delikanlılar?''diye sordu öküzlere doğru yürüyerek. Etraflarını sis sarmıştı, çiftlik evi artık görünmüyordu. Öküzlerden birinin boynunu okşadı ve ardından şaşkınlıktan yutkundu. Hayvanın derisi sertleşmiş buz gibi olmuştu.
Öküzler taşa dönüşmüştü!
Öküzlerin hâlâ hareket eden korku dolu iri kahverengi gözlerine bakınca içlerinde gölgeli, süte benzer bir yansıma gördü. Çiftçinin tam arkasında bir şey ya da biri duruyordu.Arkasına döndü ve sisin ortasından çıkan bir kadın görünce, korkuyla çığlık attı. Batan güneş kadının ardında parlıyordu.
Kadın çiftçiden iki karış daha uzundu. Üstünde siyah sudan yapılmış gibi görünen parlak kıvrımlı bir kumaş vardı. Çiftçi kadının yüzüne baktı ama bir yüzü olmadığını fark etti. Yüzünün olması gereken yerde mermer gibi pürüzsüz ve süt beyazı bir kafa vardı.
Ardından, adamı dehşete düşüren bir şey oldu.Kadının yüzü dev bir göz kapağı gibi açıldı ve altından zümrüt gibi yemyeşil ve parlak bir göz belirdi.
Kadın gözünü hiç kırpmıyordu. Doğrudan ona bakan bu gözü görünce, çiftçinin korkusu birdenbire uçup gitti.
''Öyle güzelki,'' diye mırıldandı. ''Öyle güzel ki...''
Kadına doğru bir adım attı. Kadın bir kolunu kaldırdı ve beyaz elini ona doğru uzattı. Çiftçi, kadının elini tuttu ve büyük yeşil gözün içinde kendi yansımasını gördü. Buzdan kristal parçaları damarları doldurdu ve önce kollarına sonra bacaklarına yayılarak kalbini dondurdu.Saniyeler sonra, tıpkı öküzler gibi çiftçinin de yalnızca gözleri hareket edebiliyordu. Vücudu taşa dönüşmüştü.
Kadın arkasını döndü ve pelerini dalgalanarak sisin içinde kayboldu.
Birkaç saniye sonra çiftçi, göz ucuyla bir hareket fark etti. Küçük bir çocuk, arazinin sınırını belirleyen duvarın altına çömelmişti. Çiftçi çocuğa seslenmeye çalıştı,ondan yardım getirmesini isteyecekti ama tek yapabildiği inlemek oldu.
Dehşete kapılan çocuk, köye doğru koştu. Sis, çiftçinin omuzlarını bir kefen gibi örtmüştü. Acaba, diye düşündü çiftçi, ölmem ne kadar sürecek?