2 kavram vardı önümde..
Ya çok korkmuştum ya da çok heyecanlanmıştım. Hangisiydi? Kalbimin bu denli hızlı atmasında rol oynayan kavram hangisiydi? Hayır aşk değildi. O son sırada olan bir kavramdı. Aptal mıydım ki aşık olacaktım? A s l ve tekrar a ! Asla.
Sadece korkmuştum, bağırıyordu ve korkmuştum. Diye söyleyip kendimi kandırdım. Pek de başarılı olduğum söylenemezdi.
"Ne düşünüyorsun böyle kara kara?" Diyen songul teyzeye yönümü döndüm. "Kızım 4. Soruşum." Dedi. Hadi be o kadar mı uçmuştum?
"Işleri düşünüyordum." Dedim gözlerimi kaçırarak. Tabiki inanmadı. Cin gibi bu kadın cin. "Hadi ama öyle bakma, doğruyu söylüyorum" dedim.
"Seni tanıyorum, anlat sıkıntın var belli" dedi songul teyze. Anlamıyor muydu? Anlatmayacaktım. Nasıl "patronun oğlu ile öpüşecek kadar yakınlaştık" diyebilirdim Allah aşkına. Ne utanç verici.
"Gercekten" diye tekrarladım. "Ciddiyim"
"Pekala üzerini giyin, kahvaltı hazırlıyorum. Baban çıktı, rahat ol." Dedi ve odadan çıktı. Acaba bozuldu mu bana? Trip felan? Hadi ama koskoca kadın. Ne tribi ala. Diye söylenip banyoya daldım.
"Oh be dünya varmış" dedim mutfağa doğru seslenerek. "Keyfin yerine gelmiş" dedi songül teyze.
Sadece gülümsedim. Birde içimi bilseydi. Böyle konuşabilir miydi acaba.
"Hadi geç kalacağım" dedim bağırarak. "Geldi geldi" diye karşılık verdi
"Sucuklu yumurta" dedim gözlerimi açarak. "Yemeyeli uzun zaman oldu değil mi?" Dediğinde "4 yıl." Dedim yüzümü asarak. Annemden sonra yemem diyordum fakat karşımda ki meleği de kıramazdım. "Asma suratını ye hadi." Dedi içlenerek. Biliyorum o da kötü oldu. "Tamam" dedim ve tabağımda ki sucuklarla çatalla oynamaya başladım. Fakat bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Çok yakınlaşmıştık. Çok fazla.
"Neden gülümsüyorsun?" Dedi songul teyze. Şaka mı bu ne gülümsemesi. "Ne?" Dedim anlamayarak. "Kızım masaya oturduğun dan beri gülümsüyorsun." Dedi ve "hayır!" Dedim kabul etmeyerek. Gülümsemiyordum, düşünüyordum sadece. "Ala, sende garip birşeyler var kızım hadi hayırlısı." Dedi gülerek. Ne olacaktı ki? "Ellerine sağlık." Dedim ve masadan kalktım. Tam kapından çıkacakken; "ala?" Diyen songul teyzeye kafamı çevirdim."ne var?" Bakışı attıktan sonra devam etti. "Bir sorun mu var? 2 gündür annenin yanına gitmiyorsun. Üstelik Annenle ilgili birşey de soylemiyorsun artık." Dedi. Cevap vermedim. Çünkü bende bilmiyordum. Sadece o halini görüp daha fazla üzülmek istemiyordum. "Hoşçakal, çok yorulma!" Dedim ve kapıyı kapattım. Üzerimde kot bahçıvanım ve ayağım da ise beyaz converse'lerim vardı. Oldukça çirkin ve erkeksiydim. Sorun yoktu. Zaten tüm gün rüzgarın yüzüne bakamayacaktım.
"Merhaba" diyen Adnan beye gözlerimi çevirdim. Bitkin ve halsiz görünüyordu. "Iyi misiniz?" Dedim ve " hayır, bir süre yokum. Rüzgar ile çalışmak zorunda kalacaksın" dedi. Gercekten mi? Hadi ama bu bir şaka olmalıydı. kamera nerdeydi elimi sallayacaktım. "Ahahahah şaka. Bu iyiydi Adnan bey." Dedim çirkef çirkef. Fakat o gayet ciddiydi. "Olmaz olmaz ya" dedim kendi kendime. " rüzgar insan yemiyor" dedi ciddi bir ses tonu ile. "Bakın, benden nefret ediyor tamam mı? Onun gözünün önünde bulunmak istemiyorum" dedim. Haddimi aştım biliyorum fakat bunu söylemek zorundaydım. "Lütfen" diyince gözlerimi devirdim. Anlayamadığım beni neden işten atmamıştı? Oldukça saygısız davranmıştım. "Pekala" dedim iç çekerek. " katlanacağız artık!"
Gülümsedi ve binadan çıktı. Ben ise ne bok yiyeceğimi düşünüyordum.
"Rüzgar bey içeri de mi?"
"Evet" dedi tıslayarak. İşte gel ağzımın ortasına yumruk at diyor. Birgün yapacağım sürtük merak etme. İğrilti bakışlarımı üzerine attım ve derin bir nefes alarak odaya girdim. Oturduğu masaya bakmayarak "merhaba, biliyorum benden nefret ediyorsunuz ama babanız..."
"Senden nefret edecek kadar önemli biri değilsin benim için." Dedi lafımı kesip. Normal şartlarda bana cevap bile vermezdi. Kafamı kaldırdım ve gözlerimi masasına diktim. O aksine bana bakmıyordu. Birşeyler yazıyordu. Bu durumda bile umurunda degıldım. Zaten umurunda olmayı da bekliyordum. "Biliyorum" diyebildim sadece. "Öyleyse masanın üzerinde ki dosyalar da bu ayın gelirleri var. Onlara dikkatle bak. Ve yorumlarını söyle." Dedi. Yaşadığım şoku bir nebze de olsa atlatmışcasına masama kuruldum. Göz ucuyla bana bakıyor mu diye baktım fakat o odaya girdiğim den bu yana bir kere olsun kafasını o boktan masadan kaldırmamıştı. "Gelirler oldukça iyi." Dedim bende aynı şekilde yüzüne bakmayarak. "Bunu farkedecek kadar zeKisin." Dedi dudağının kenarından gülerek. Dalga mı geçiyordu? Öyleyse kısasa kısas rüzgar bey!
"Dün dosyanıza göz attım, çiziminiz oldukça harika" dedim aynı şekilde gülerek. Adam ego kasıyor du ki "biliyorum" dedi sadece. "Mavi gözlü kadınlardan mı hoşlanıyorsunuz?! " Dedim ve Allah kahretsin! Nasıl nasıl söyledim! Bittim ben!
Dediğim şey ona garip gelmiş ti ki kafasını masadan kaldırdı ve gökyüzümsü gözlerini gözlerime dikti. Oldukça kararlı bir şekilde "o dosya sende değil mi?" Dedi ve ayağa kaktı. Ne olur bana doğru gelme! "Sende, ufaklık." Dedi ve elini uzattı. "B-ben sadece... Babanız bana bakmam için."
"Onu bana ver!!!" Diye bağırdı ve ben yerimde öylece dona kaldım. Bu adam cidden iyi değildi. Sinir hastalığı felan vardi eminim. Hareket edemedim. "Sen nasıl! O dosyaya hiçbir kadın dokunmayacaktı bunun için anneme söz verdim ben! Ver şu lanet dosyayı!"
"Özür diler..." Bile diyemeden dosyayı elimden kaptığı gibi defolup gitti. Bu sefer susmayacağımı biliyordum. Yanlış birşey yapmıştım düzeltmek zorundaydım. Arkasından koştum fakat görünürde yoktu. Birkaç dakika da nereye kaybolmuştu böyle derken, hıçkırık sesleri kulağıma duyuldu. Yeşim'in odasının kapısı açıktı ve ordan geliyordu. Fakat bu bir erkek hıçkırığıydı. Rüzgarı zaten bulamayacaktım bari bu ağlayan adama teselli vereyim dedim. Odaya girdim fakat ses tam olarak nerden geliyordu anlayamıyordum. Aşağı kat! Bodrum katına indim ve göz bebeklerim yerinden fırlayacak gibi olmuştu. Ayaklarını göğsüne doğru çekmiş, ve elleri ile yüzünü kapatıp ağlayan bir adet rüzgar ile karşılaştığıma inanamıyordum.
"Rüz..gar?"
"Defol, Yeşim!"
"Ama.."
"Sana Defol dedim! Bütün kapıları kapat! Ağzını da öyle ! Biri bunları duyarsa ölürsün ! Defol! " dedi sesi titreyerek. Biri hiç durmadan bana vuruyormuş gibi hissettim. Şuan bu durum da biyolojik babam beni öldüresiye dövse birşey hissetmezdim. Iste bu kadar canım yanıyordu. "Sen daha gitmedin mi !" Dedi ve ağlamaktan kırmızıya dönmüş mavi gözlerini yüzüme dikti. Şaşırmıştı. " sen.." Dedi ve sustu. Ona doğru yürümeye başladım. Yavaş adımlarla. "Iyi misin?" Cevap vermedi. "Özür dilerim" cevap vermedi. "Özür dilerim.." Dedim ve ellerimi yüzün de gezdirmeye başladım. Gözyaşlarını ellerimle sildim ve "özür dilerim rüzgar" dedim gözlerimin dolmasına izin vererek. "Ağlama tamam mı" dedim ve dizlerimi çöküp karşısına oturdum. Ellerim hala onun yüzündeydi. Ve o hala ağlıyordu.
"Beni rahat bırak ufaklık" dedi ve ellerimi elleri ile itti. Dizlerimin üstünde çökük bir sekilde ayağa kalkışını izledim. "Benim yüzümden mi" dedim ve ağlamaya başladım. Bir aptal gibi! "Yapmamam gereken birşeyi mi yaptım? Benim yüzümden mi?" Dedim ve bu sefer bağırarak ağlıyordun. Çoğu şeye dolmuştum ve şimdi ise patlıyordum. O da benim gibi dizlerinin üzerine çöktü ve " neye ağlıyorsun?" Dedi "herseye" dedim. Ikimizin de gözleri dolu doluydu. Ikimizde yaralıydık, bir bakıma güçsüzdük. Sesi titrek bir şekilde "ufaklık olduğun için ağlıyorsun sen" dedi. O kadar acı içinde ağlıyordu ki, elimde olsa ses tellerinden bile öperdim onun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGARIMSI
AcakEbeveynleri tarafından tamamen ilgisiz bırakılan, alkolik babasından sürekli şiddet gören ve gördügü bu şiddet yüzünden duygusuz bir kişilik oluşturan Ala ; çareyi evden kaçmakta bulur fakat tek sorun yatağa mahkum annesidir.