Birinci Bölüm

35 4 3
                                    

Koyu gri bulutlar meyveleri olan yağmur damlalarını yeryüzüne serperken, kenarları dantelli, beyaz puantiyeli siyah şemsiyemle kaldırımda yavaş adımlarla evime gidiyorum. Aylardan nisan. Baharın ve bütün canlıların uyanışını, yeniden doğduğunu izlemek, yağmurda yürümek, meyve ağaçlarının açılmış toz pembe çiçeklerini, bir çiçekten diğerine konan arıları seyretmek.. Bu aylarda ruhumun da yeniden doğduğunu hissederim hep. Kapalı havalarda genelde evde penceremin önüne oturur kahvemi yudumlarken kitabımı okurum. Eve de geldim nerdeyse. Taş duvarlarıyla karşılıyor beni. Tek katlı çok büyük değil ama bize yetiyor. Adımlarımı hızlandırdığım sırada camın önünde bir karaltı görür gibi oluyorum ama hemen kayboluyor. Bana öyle gelmiş olacak.
Çantamda anahtarlığımı ararken kapı açılıveriyor. Çok şaşırdım çünki bu saatlerde kimsenin evde olmaması lazım derken Rüzgar çıkıveriyor karşıma.
"Ne oldu öyle korkuluk gibi kalakaldın" diyor gülümseyerek. Keşke bu kadar sık gülümsemese diyorum içimden. Düzensizleşen kalp atışlarımı yanaklarıma ulaşan sıcaklık takip ediyor. Hemen içeri girip Rüzgar'ı yok sayarak odama koşup kapıyı kapatıyorum. Olmamalı böyle bir şey! İnsan kardeşini gördüğünde böyle mi tepki verir!? Kapı tıklıyor. Allahım bana yardım et. "Ela iyimisin? Ne oldu okulla ilgili bi problem mi var? Gelebilirmiyim?"
"İyiyim yorgunum yalnızca, dinlenmek istedim sonra konuşalım mı? Lütfen." Lütfen git. Lütfen git.
"Öyle olsun bakalım. Açmısın? Kendime bişeyler hazırladım istersen getiriyim sanada."
"Yok Rüzgar tokum ben sana afiyet olsun."
"Saol sanada ayırırım merak etme. Abimler bugün yok zaten biz bize kaldık."
Nasıl yani? Hayır bu bir şaka olmalı!..
"Nereye gittiler?" Diyorum sesimin sakin çıkmasına şaşırarak.
"Tezcan abim iş seyahatinde, diğerleri de Beşiktaş' ın maçına gitti Ankara'ya. Bugün ordalar dönmezler."
"Tamam ben uyuyacağım biraz."
Gülüyor. "Tamam Ela'm rüyanda beni gör."
Sanki başka şansım varmış gibi.
Artık böyle şeyler düşünmek, hissetmek istemiyorum. Yatağıma bırakıyorum kendimi sessizce. Pencereye bakıyorum. Yağmur usul usul yağmaya devam ediyor. Sokak lambaları yanmaya başlamış. Alacakaranlığın ortasında keşke uyusam diye düşünüyorum. Uyusam uyansam. Rüzgar'ın iri kahverengi gözlerine eskisi gibi korkmadan bakabilsem. Çocukluğumuzdaki gibi olabilsek yine. Bilye oynadığımız,  birbirimizi savunduğumuz, denize gidip birbirimizi suya düşürdüğümüz, hayatın bu kadar karmaşık olmadığı, Rüzgar'ın benim için kardeşten farklı görünmediği benliğime dönebilsem. O kadar uzak ki o günler benim için. Artık asla eski ben olamam. Ama bu haldeyken de onun yüzüne bakamam. En iyisi bırakıp gitmek. Üniversite tercihlerimin hepsini İstanbul dışına yazmalıyım. Ancak böylece onu düşünmeyi bırakabilirim. Kalbim onu görmemeye ne kadar dayanabilirse artık...

(Daha uzun yazmak istemiştim ama hemen yayınlama arzum daha baskın geldi. :) Bir sonraki bölümde görüşürüz.)

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 13, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Rüzgar GeliyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin