Dışarıdan bakıldığında herhangi bir özelliği yoktu mekanın. Sıradan bir fırın- pastaneydi. Hafif karamel rengine boyanmış duvarlar, duvarları süsleyen resimler, Buraya gelen müşterilerin çektirdikler fotoğrafların asıldığı bir pano. Kapının girişindeki göbekli pastacı biblosuna kadar her şeyi tamamdı mekanın.
Kadın, her sabah dükkanını açar temizliğini yapar arka taraftaki frın bölümüne geçerek önce kahvaltı için sıcacık ekmekleri fırına atar ardından da simitleri poğaçaları açmaları kıpkırmızı alevin ortasına doğru sürerdi.
Öyle çok müşterisi yoktu bu küçük dükkanın. Zaten kadının da çok müşteri istediği söylenemezdi. Kendi başına çalışıyordu. Yanında, sayısı onu geçmeyen masalardaki müşterilere servis yapması için işe aldığı Mıstık'tan başka çalışanı da yoktu bu yüzden.
Her gün sınırlı üretim yapar üretilenler bittiğinde de sadece içecek servisine geçerdi. Nereden bakılırsa bakılsın sakin bir hayatı vardı kadının.
Karamel rengi saçlarını sıkı bir topuzla toplamıştı bugün. Gerçi her gün öyle toplardı saçlarını. Tezgahın arkasında, sipariş edilen börekleri tabağa koyarken, gözleri istemsizce en arka masada oturan adama kaydı.
Uzun boylu, geniş omuzlu bu adam, her ayın belli günlerinde üç gün arka arkaya dükkanına gelir. Yanında oturanlarla muahbbet eder, bir süre sonra giderdi. Siparişi hiç değişmezdi. Büyük bardak koyu –ki sadece dem koymakta bulmuştu çareyi- çay ve üç porsiyon kıymalı börek.
Adamın, omuzlarına değen, saçları, biçimli yüzü ve bakışları – ah aslında sadece bakışları- mekandaki kızların sürekli ona doğru dönmesine neden oluyordu. Film setinden fırlamışçasına bir hali vardı.
Kadın, düşüncelerinden sıyrılmak için omzunu silkti. Zaten umurunda değildi. Hem biraz tekinsiz bir adama benziyordu zaten. Adamın adı bile yoktu, yani en azından yanındakiler ona adıyla seslenmiyordu. Lakabıysa, onu görmeden bile insanın tüylerini diken diken etmeye yetiyordu.
- Panter...
Bir adamın lakabı neden Panter olurdu ki. Gerçi adamın panter çevikliğinde attığı adımları, kaşlarının etrafı süzerken aldığı şekil, bakışlarında ki onu hırçın ve ilkelliği çağrıştıran garip parıltı, sanki doğuştan aldığı ismi olması gerektiğini düşündürüyordu ama yine de tekin bir adam olmadığı ortadaydı işte.
Bir de neden adamın masasının servisini her zaman onun yaptığını anlayabilseydi kadın daha rahat edecekti. Daha aklı ona komut vermemişken ayakları bir kere daha harekete geçmişti işte. Masaya ulaşıp tepsidekileri dizmek istediği anda ayaklandı adam.
Kadına müsaade etmeyip kendisi masaya yerleştirdi tepsidekileri. Her zaman yaptığı gibi çay bardağının içindeki kaşığı tepsiye bırakmayı da ihmal etmedi elbette.
Kadın bu ritüelden inanılmaz zevk aldığı için psikologa görünmeliydi belki de ama adamın o kaşığı bırakırken dudaklarında oluşan o yandan gülüş çok hoşuna gidiyordu.
Yerleştirme işlemi bittiğinde, kadının tam gözlerinin içine bakarak konuşmaya başladı. Bugün bal rengiydi gözleri. Her gün farklı bir tonda görebilirdiniz gözlerini.
"Çok teşekkür ederiz Ebru Hanım. Elinize sağlık her şey çok güzel görünüyor."
"Teşekkür ederim." diyerek adeta koşarak ayrıldı masanın yanından. Daha fazla adamın o yakıcı etkisinde kalmak istemiyordu.
Genç kadının arkasından bakarken masanın etrafındaki adamların gözlerinde öyle pek de iyi bakışlar olduğu söylenemezdi. Kirli sakalları karışmış gözlerini kısarak kadına bakan adam konuşmaya başladı.
"Lan Panter, ne yaptın kıza be! Zavallı nefessiz kaldı senin yüzünden."
Adamın yüzünden çapkın bir ifade geçti. Kadınların ona kapılmasının suçlusu o değildi kesinlikle.
"Bizim suratımıza bile bakan yok bu herif ortadayken." Diye hayıflandı diğeri.
"Kendimizi kadınlara beğendirme yarışında değiliz Faruk, yanımdaki çantada istediğiniz izin kağıtları var, kalkarken yanlış çantayı alayım deme sakın. Patron bu sefer seni geminin güvertesine fırtınada zincirlemekle kalmaz, son hız giderken geminin arkasına asar."
Yüzü, çizgilenen adam yumruklarını sıksa da karşısındaki adamın kendi dengi olmadığını farkındaydı. Etraftan dikkat çekmeden onca sinirine rağmen yavaş hareketlerle ayaklanıp yanlarındaki boş sandalye de üst üste duran çantalardan altta olanı çekip sakin adımlarla mekandan ayrıldı.
Ondan sonra diğer adamlarda biraz oturup kalktıklarında, Panter masada tek başına böreğiyle kalmıştı. Zaten şu anda en önemli işi buymuş gibi tabaktaki börekle ilgileniyordu. Bitirdiğinde ağzını peçeteyle sildi. Çayının kalan kısmını da içtikten sonra, masaya hesabın oldukça üstünde bir rakam bırakarak dışarı çıktı.
Çıkarken, alelade bir hareketle aldığı çantayla beraber, az önce Türkiye'nin en büyük kurye değiş tokuşunu yapmış olduğunu kimse anlayamazdı. Normal siyah bezden bir çantanın içinde milyon dolarlar taşıyor olabileceği kimin aklına gelirdi ki zaten?
~~~~~
Merhabalar,
Hikayemiz hemen başlamayacak ama o zamana kadar küçük prologlarla ufak tadımlıklar alalım diyorum. Ne dersiniz?
Karakterimiz hakkında tahminlerini duymak çok hoşuma gider.
Güzel yorumlarınızdan mahrum etmeyin beni^^
Keyifli okumalar
Sevgiler~