Evin önüne geldiğimizde kendimi toparlamak amacıyla derin bir nefes aldım. Pek bir faydası olduğunu düşünmüyordum ama yine de sakinleşmek adına bir şeyler yapmam şarttı. Aksi takdirde kafayı yiyecektim.
Mehmet'in motoru durdurması ile hızlı bir şekilde indim. Bu hızım sayesinde kısa bir anda olsa başım dönmüştü. Bazen birkaç ay sonra öleceğimi unutup, eski sağlıklı günlerimdeymişim gibi davranıyordum. Ve tam olarak az önce de öyle davranmıştım.
''İyi olduğuna emin misin sen?''
Bu ses tonu... Çok iyi tanıyordum bu tonu. Bu bir arkadaşın birine iyi misin anlamında olan bir soru değildi. Bu bir doktorun hastasına sorabileceği tonda bir ses tonuyla sorulmuş bir soruydu. Araştırmacı, soğukkanlı ve fazlasıyla şüpheci...
Yüzüme olabildiğince şirin bir gülümseme yerleştirerek ''Evet, alışkın olmadığımdan sanırım çarptı rüzgâr...'' dedim.
''Bak ben ciddiyim... Eğer kendini iyi hissetmiyorsan hemen hastaneye gidebiliriz. Babaannene ve dedene bir şey söylemeyiz.''
Gözlerimi zorlayan yaşları zorlukla geri itiyordum. Bu ısrar niyeydi ki? Doktora gitmek istesem giderdim zaten değil mi? Hem benim için artık doktorluk bir durum kalmamıştı. Ben sona fazlasıyla yaklaşmıştım. Her ne kadar bunu kabullenmek istemese de bu gerçekti ve benim gerçeği değiştirmeye gücüm yetmiyordu.
''Bence hastaneden çıkarken doktor önlüğünü orada bırakmalısın.''
''Anlamadım?''
Hafifçe gülümsedim ve elimde ki kaskı ona doğru uzattım. ''Her başı dönene ölümcül hastalığı var gibi bakmamalısın diyorum. İnsanların başları dönebilir, mideleri bulanabilir ve hatta bayılabilirler bile... Bunlar normal şeyler.''
Sözlerim karşısında çehresinde hafif bir kasılma olmuştu. Normal şartlarda insanlara karşı böyle sert değildim ama Mehmet bugün fazlasıyla benim sınırlarımı zorlamıştı. Daha fazlasına izin veremezdim. Üstelik onunla görüşmememde gerekti. Bu sebepten ne kadar kötü ayrılırsak o kadar iyiydi.
''Bazen...'' dedi ve dalgın gözlerle bana baktı. ''Doktorluğu hastanede bırakamadığım doğru...''
''Bazen mi?''
Benim sorum üzerine gülümsedi. Doktorluğu hiçbir zaman hastanede bırakamadığını onu gördüğüm ilk an anlamıştım. Gözlerimiz birbirini bulduğunda o beni tanımaya çalışan bir insan edasıyla değil bir doktor gözleriyle bana bakmıştı. Tıpkı şu an baktığı gibi.
''Çoğu zaman diyelim o halde.''
''Kendini kandırıyorsun.''
Derin bir nefes aldı. ''Ben doktorum Ahla ve elimden gelenin en iyisi bu.''
Bir şey söylemeden karşımda ki adamı izledim. Eğer birkaç ay sonra öleceğimi bilmeseydim büyük ihtimal bu adamdan fazlasıyla etkileniyor olurdum. Şu an karşısında böyle ifadesiz durmak yerine heyecandan titreyerek dururdum. Hayat ne garipti... Oysa her zaman ölüm vardı bizim için. Benim durumumda sadece bir zaman biçilmişti.
''Anlıyorum,'' diyerek yüzüme düşen saçlarımı kenara çektim. ''Her neyse teşekkür ederim her şey için... İyi günler.''
Onun bir şey söylemesini beklemeden bahçeye girecektim ki arkamdan ''Ahla,'' diye seslenmesi ile olduğum yerde kaldım. Ona dönmeden devam etmesini bekledim.
''Eğer akşam kendini daha iyi hissedersen yürüyüş yapmaya ne dersin?''
Sanırım yeterince kaba olamamıştım Mehmet'e karşı. Hafifçe başımı ona doğru çevirdim. Olabildiğince soğukkanlı durmam gerekti. Onun güzel yeşil gözlerinden etkilenmemeliydim. Unutmamam gereken şeyler vardı. Bunlardan bir tanesi de bu adamla fazla aynı ortamda bulunmamam gerçeğiydi. Ben buraya son birkaç ayımı huzurlu bir şekilde geçirmek için gelmiştim. Huzurumu huzursuzluğa çevirmek gibi bir gaflete düşmemeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İnci Taneleri
ЧиклитGökyüzü ruh halimi anlamış gibi fazlasıyla kapalıydı. Tıpkı kalbimde ki kasvet gibiydi. Birazdan da gözyaşlarıma uyum sağlayıp yağmaya başlayacaktı. Imm nasıl başlayacağımı bilemiyorum aslında fakat bir yerden başlamalıyım dimi? Ben Ahla. Adımın a...