günün geri kalanın da pek bir şey olmadı. uykusuzluğum kendini tekrar gösteririken öylece ortalıkta dolandım.tenefüste yone tek başıma masamda sandiviçimi yedim.
şansıma dyan'ı tekrar görmedim.büyük ihtimalle r8 deki ruju temizlemekle uğraşıyordu.bu düşünce ile pis pis sırıtmadan edemedim.
şaşırtıcı bir şekilde yardım ettiğim inek çocuk yanında 14 yaşındaki bir kızla gelip teşekkür etti.ama küçük kızı görünce yardım ettiğim için memnun olmuştum.ince yapısı kırmızı kıvırcıkları ve kahverengi gözleri ile çok masum duruyordu.
bu yüzden önemli olmadığını ve teşekkür'e gerek olmadığını söyledim.ama yinede hoşuma gitmişti.normalde dyan ve dövdüğü kişiler arasına girdiğimde bana salakça kızarlardı böylece dyan dan kurtulacaklarını sanıyorlardı.
bu yüzden bir teşekkür güzel bir değişiklikti.inek çocuk ve kardeşi bana utangaçça gülümsedikten sonra arkadaşlarının yanına gitti.
tenefüsten sonra uyuklayacağım üç ders daha vardı.sonunda kendimi brownieme attığımda derin bir iç çektim.çok uzun bir gün olacaktı.ama etrafımdaki boş park yeri beni memnun etmeye yetmişti.
suratımda bir gülümseme ile markete sürüp alış veriş yaptım. yinede kredi kartını kullanacağım için içimde tuhaf bir his vardı.
aslında alış verişi severdim burada bir sürü değişik insan ile karşılaşabiliyordun.ve en azından kimse benimle uğraşmıyordu.
ama yarım saat sonra dinnertime 'da olmam gerektiği için vaktim yoktu.yinede eve gidip alış verişi poşetlerini bıraktım.kötü kraliçe evde olmadığı içim memnundum.anladığım kadarıyla babam da çoktan gitmişti.bir bar da değilde işte olduğunu ummaktan başka çarem yoktu.
alış verişi yerleştirdikten sonra saate bakıp küfür ettim.
lanet olsun! geç kalacaktım!
koşarak arabamın anahtarlarını kaptım ve küçük ayrıca bu saatlerde oldukça kalabalık olan restoranta yol aldım.
çalışanların park yerine park edip içeri koşturduğumda yedi dakika gecikmiştim.bir dakika içinde üzerimdeki tişörtü dolaptan aldığım üzerinde dinnertime'ın logosu olan tişört ile değiştirmiş ve mutfağa koşturmuştum.aşçı tony 'yi selamladım.
"ahh! en sevdiğim grason buradaymış! seni özledim!" diye şakıdı ağız ispanyol aksanı ile ve bana göz kırptı.mutfaktan çıkmak üzereyken amandanın sesini duydum."bu beni yaraladı tony!" arkamı döndüğümde kızıl saçlı kısa boylu garson şakayla karışık kızgın ifadesi ile tony'i süzüyordu." en sevdiğin benim sanıyordum!"
bu sefer aşçı da güldü"ikiniz de favorimsiniz! nasılsa bir takım değil misiniz"
amandanın suratında kocaman bir gülümseme belirdi."haklısın" dedi ve beni kucakladı.
henry ile yaşıt ve ünivdrsiteye gidiyor olmasına rağmen benden bir kafa kadar kısaydı .ona sarılmak için eğilmek zorunda kalmıştım.
benim gibi burada garsonluk yapıyordu ve artık bir takım olmuştuk.ne zaman Gerzek herifler bize asılsa birbirimize yardım ediyorduk.arkamı kollayacağını biliyordum onunkini kolladığım gibi.
maalesef özel olarak hiç görüşmüyorduk aslında harika bir arkadaş olurdu.ama o okuldan dolayı çok meşguldü bende sevgili üvey annem sayesinde meşguldüm.
"hey tessa! " dedi beni düşüncelerimden kopararak." henry dışarıda seni bekliyordu." diye ekledi biraz dalgınca.
yüzümde bir gülümseme belirdi.henry beni görmek için sık sık gelirdi ama aslında görmek istediğinin amanda olduğunu biliyordum.sadece onu randevuya çıkarmaya cesaret edemiyordu ama bu da karakterine hiç uymuyordu. o yumuşak kalpli çapkının tekiydi bu durumda amanda ya ne kadar değer verdiğini gösteriyordu.
amanda'nın henry hakkında konuştuğundaki ifade ise ilginin karşılıklı olduğunu gösteriyordu.
"her zamanki birasını aldı mı?" dedim sırıtarak .amanda hafifçe sallanıp henry hakkındaki hayallerinden yanımıza döndü.
"eehhm evet ona verdim." dedi hafifçe kızarak.
ona bilmiş bir sırıtma yolladım ama koluma vurdu" düşünme bile ! hadi yürü çok müşterimiz var!"
ama ikisinin beraberliğine az bir zaman kalmıştı.
ama beni görmezden geleceğini bildiğim için sessiz kalıp kocaman bir sırıtma ile mutfaktan çıktım.gerçekten çoğu masa doluydu ve henry de her zamanki yerinde bar da oturuyordu.beni gördüğünde el salladı ona el sallayıp bir dakikaya yanında olacağıma dair bir işaret verdim.sipariş vermeyen müşterilerin siparişlerini alıp tony'e ve bar'a götürdüm.
carlos buranın barmeni aynı zamanda sahibiydi.otuz yaşlarında olduğunu tahmin ediyordum ama çok spor yaptığı ve oldukça kaslı olduğu için yanılmış da olabilirdim.
koyu renk saçları ve yumuşak kahverengi gözleri vardı.onlara doğru gelirken bana soran gözlerle bakıyordu.
"geç kaldın tessa" dedi derin sesiyle.
suratımı asıp hemen özür diledim."biliyorum özür dilerim ama durduruldum." üvey annem tarafından şu yaşlı cadı.ama bunh eklemedim.carlos anlayışla başını salladı.carlos patronum olduğu için şanslıydım.bir kaç geç geldiğim olmuştu ama hep anlayışla karşılamıştı.
carlos'a siparişleri verip içecekleri müşterilere dağıttım.sonunda herkes siparişine kavuştuğunda henry'nin yanına gittim.bana kısaca sarıldı.
ama mubabbete başlamadan tezgahın arkasında duran carlos'a baktım.konuşmamın sorun olmayacağını belirten bir baş sallaması gönderdi.sırıtarak arkdaşıma döndüm."ee ne var ne yok?"
o da gülümsedi.tanrım çok ateşliydi.çapkın olmasına şaşmamalıydı.kızlar kapısı falan kırıyorlardı herhalde.
"harika ufaklık.sende?"
hmm...bir düşüneyim.babam içip beni dövüyor bu gece evi temizlemessem sokakata yaşamak zorunda kalacağım ve okulun kötü çocuğu benden ölümüne nefret ediyor.özetlersek."aynen.üniversite nasıl?"
kısaca beni süzdü.her zamanki mutlu halim gibi görünmeye çalıştım.gerçekçi olması bambaşka bir konuydu ya neyse.
ama bir kaç saniye sonra rahatladı ve bu aralar derslerde biraz sıkıntı çektiğini anlattı.ayrıca ara tatilde pek fırsat bulamadığımız için ben jenny ve steven ile bir şeyler yapmamız gerektiğini söyledi.
"evet! harika fikir! şimdi gitmem gerek yiyecek bir şeyler ister misin yoksa amandanın sana servis etmesini mi bekleyeceksin?" dedim sırıtarak ve göz kırptım.
"sanırım biraz bekleyebilirm" dedi o da göz kırparak.gülerek insanlara siparişlerini götürdüm.
burada çalıştığım için çok memnundum.gerçekten mutlu olduğum yer sadece burasıydı.okuldan bazı gerzeklerin burada yemek yerken beni dikizlemesi bile moralimi bozmuyordu.babam bu kadar zenginken çalışmam biraz tuhaf olabilirdi ama öylece bakmaya da gerek yoktu.
öğlen hızla geçerken akşama doğru ciara ve sürtük arkadaşları geldi.dik dik bakıp fısılsaşırken onları görmezden geldim. dyan ve arkadaşları da sık sık burada yemek yerdi ama hiç biri umrumda değildi.
sonunda amanda ile mesaimiz bittiğinde sürtükler tam da beklenildiği gibi bir kaç herifle gitti.ciaranın da etrafı erkek kaynıyordu ama henüz kalmamıştı.
amanda ile arka tarafta üzerimizi değiştirdikten sonra vedalaştık.üniversiteye dönüp ders çalışması gerekiyordu o yüzden buradaki son beş dakikamızdaki muhabbetimiz de iptal olmuştu.
ama çok da umursamadım çünkü ödev yapmama rağmen bugün meşguldüm.tony ile vedaşlatıktan sonra tam mutfaktan çıkacakken carlos beni durdurdu"tessa çöpü çıkarabilir misin?"
sinir bozucu inlememi kendime saklayı çöp poşetini kavradım.zaten geç kalmıştım çöpü çıkarmak beni öldürmezdi ya.elimde çöp poşeti ile çöp konteynırın olduğu küçük ara sokağına döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
behind the screen (türkçe çeviri)
RomanceTessa'nın hayatı tam anlamıyla bir kâbus.Babası içiyor ve onu dövüyor ve üvey annesi ona kötü davranıyor.Buna rağmen dışarıya her zaman mükemmel bir profil çiziyor.Ama bir gün okulun kötü çocuğu ,dyan'ın, kız kardeşine yardım ediyor ve ona göre artı...