Bölüm 3

60 7 0
                                    

Odadan çıkınca karşımda baş muhafız Christopher belirdi. O 1.90 boyuyla her zaman beni büyülerdi.

-Size kapıya kadar eşlik edebilir miyim leydi Alexandra? diye sordu nazikçe. Onun teklifini asla geri çeviremezdim.

-Kesinlikle! diye yanıtladım.

Şu an da bildiğim tek şey; düşmeyecektim. Bütün koridor boyunca baş muhafız Christopher bana eşlik ettiği için mutluydum. Kapıya geldiğimizde Christopher'ın kolundan ayrıldım. Eğilerek beni selamladı ve girebilmem için kapıyı açtı. Bir kraliçe edasıyla içeriye adımımı atmıştım. Artık geri dönüşüm yoktu, fakat Amy ile 18 yaşımda dahi olsam bahçede koştuğumuz anları özleyeceğim. Bu ana gelene dek gördüğüm tek erkek yüzünün Christopher olmasını özleyeceğim. Çocuksu hareketlerde bulunmayı özleyecektim. 50 erkeğin arasında ilerlerken yüzlerine bakamıyordum. Hepsini bir kenara bırakıp eskileri hatırlamaya devam ettim. Hayallere dalmayı özleyecektim. Genç bir kız olmayı özleyecektim. Bahçede tek başıma dolaşmayı özleyecektim. Merdivenlerden kral ve kraliçenin huzuruna doğru çıkıyordum. Aslında böyle hissetmem çok tuhaftı. Nedense evlenince hiç bir şey eskisi gibi olmayacakmış diye hissediyorum. Daha nişanlanmamışken bile böyle düşüneceğim aklıma gelmezdi. Şu an ki tek dileğim; mutlu olmak...

Arkamı döndüm. 50 prenste tam önümde duruyordu. Karşılıklı selam vererek yerlerimize oturduk. Her birini tek tek inceliyordum. Ancak korktuğum bir şey vardı ki; kime baksam gözgöze geliyorduk ve her biri beni yiyecekmiş gibi bakıyordu. Açıkçası bu biraz beni ürkütmüştü. Ancak yakınımda oturanlardan bir tanesi gülümsememe neden olmuştu. Kahkahayı patlatmamak için kendimi zor tutuyordum. Müstakbel eş adaylarımdan bir tanesi hanım evladı gibi oturuyordu. Eğer ona biraz daha bakacak olsaydım kahkayı patlatacağıma yemin edebilirdim. Bu nedenle yüzümü bir başkasına çevirdim. Vay canına kızıl saçlıydı ve açık kahve gözleri vardı. Ayrıca oldukça beyaz tenliydi. Yanındaki daha da bir tatlıydı. Sarı saçlı ve mavi gözlüydü. Her ne kadar sarışınları sevmesemde müstakbel eş adayıma kanım ısınmıştı. Bir arkasında ki kişi...nefesimi kesmişti. Gözlerime inanamıyordum. Hayalimdeki eş adayım! Koyu saçlı ve yeşil gözlü! Ayrıca oldukça yakışıklıydı da. Kraliçe Elsa bana sesleniyordu kısık sesle:

-Alexandra, tatlım yemeğin soğuyacak. Prenslere bakamyıda kesersen sevinirim. yarım saattir onları inceliyorsun. Hoş bir davranış değil bu, demişti.

Ancak annemi dinlemek istemiyordum. Yıllardır hayalini kurduğum kişi tam karşımda oturuyordu. Bir anda göz göze geldik. Bir anda gözgöze geldik. Başımı önüme eğdim ve yemeğe devam ettim. Yanındaki müstakbel eş adayımla konuşuyordu. Bu prens bana bir yerden tanıdık geliyordu. Ama nereden olduğunu bir türlü çıkaramadım. En büyük sorunsa gözlerimiz tıpa tıp aynı renkti. Ancak saç rengimiz farklıydı.

&Yemekten sonra prenslerle tanışma faslına geçmiştik. Tabi ben prenslerle ilgilenmekten kameraları unutmuştum. Sonuçta Butterfly Kraliyet ailesinin 1.kuşağının eş seçme töreni vardı. Kimse bunu kaçırmazdı. Eş adayları arasında zencisi vardı, çekiği vardı, beyaz tenlisi de vardı...kısacası her milletten vardı. Prenslerle tek tek konuşabilmem için özel bir oda hazırlanmıştı ve hepsiyle en fazla 5 dakika konuşma hakkım vardı. İlk gelen kişi yemek esnasında gözgöze geldiğim, hayalini kurduğum kişiydi. Kalbim güm güm atıyord. Konuya nasıl başlasam diye düşünüyordum. Beni selamlayarak:

-Leydi Alexandra, sizinle tanışmak benim için büyük bir şereftir, dedi.

-Benim için de öyle prens...diye bekledim. Adını öğrenebilmek için bu oyunu oynamıştım. Sanırım fazla zekiydim.

-Leonardo, Leonardo Leyton leydim, dedi.

-Prens Leonardo, diye gülümsedim. Kalbim gümleyip duruyordu. İçimden dua ediyordum kızarmamak için. Facia o ki sevgili eş adayım prens Leonardo bana:

-Leydi Alexandra siz iyi misiniz? diye sordu.

-Elbette gayet iyiyim. Neden iyi olmayayım ki? diyerek gülümsedim. Dakka bir gol bir. Bu prense çoktan kapılmıştım. Ama daha bekleyen 49 prens vardı. Onları da tanımam gerekirdi.

Aradan yaklaşık 3-4 saat geçmişti. Son prenste gelmek üzereydi. Her biriyle konuşmak oldukça zordu. Hele ki Colin midir molin midir...o da nasıl bir prensse!!! Anca espri yapıp durdu, başım patlayacaktı. O 5 dakika işkence gibiydi. Hanım evladına benzettiğim prensin adı Brandon'dı. İlk başta ön yargılı davranmıştım ama haklıymışım. Prens Brandon ile konuşabilmek için o kadar uğraştım ki! yanıma gelince sadece adını söyledi ve oturdu. O kadar utangaç bir insan nasıl kral olacak merak ediyorum.

SIR GÜNLÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin