Bölüm 4

53 6 0
                                    

          Prensler arasında anlaşabileceğim kişiler vardı. Prens Leonardo, prens Archie, prens Elliot ve prens Eric. Sıradaki prensi görmek için biraz dinleniyordum. O gelene kadar gözlerim sürekli kapanıp duruyordu. Nasıl baş etsem bilemedim. Bardaktaki suyu elime döküp yüzümü yıkasam makyaj bozulacaktı. Bir türlü çare bulamadım. Sonuncu prens biraz geç kalmıştı. En iyi çare biraz spor hareketi yapmaktı. Kalkıp ayağımın üstünde iki üç defa zıpladım. Ellerimi havada birleştirip bir sağa bir sola eğildim. Sonra arkamı dönünce ne göreyim?! 50.prens karşımda duruyordu. Ayakta durup beni izlerken sırıtıyordu. Nedense şimdiden sevmedim bu prensi.

-Siz en iyisi devam edin leydim. Ben sizi rahatsız etmeyeyim, dedi prens.

           ''Olmaz''dedim içimden. Bu kadar yakışıklı bir prensi bırakamazdım. Yani gözlerimiz aynı olduğu için. Ayrıca rezil olmuşken! Refleks sonucu kolundan tutarak ve ısrarcı bir bakış atarak:

-Lütfen oturun! diye haykırdım. Acaba korktu mu diye düşündüm. Ben bile o sesin benden çıktığından emin olamadım başta. Yüzüm kızardı. Yavaşça yüzüne baktım ki kahkaha atmamak için kendini zor tutuyordu. Kolunu bıraktım. Ardından ikimizde kahkahayı basmıştık. Kapıyı kapatıp yerimi oturdum. 

-Böyle tanıştığımız için özür dilerim, dedim.

-Hiç sorun değil leydim, dedi. Aslında sizin bu yönünüzü bir tek ben gördüğüm için ayrı bir mutluyum, dedi kocaman bir gülümsemeyle. Hem utanmış hem de sevinmiştim.  Ancak gülümsemesi bana birini anımsatıyordu. Diğer prenslerde hissetmediğim bir şey hissediyorum ve rahatsız edici bir his değildi bu.

&Her zaman ki gibi yatağımın üstünde hayallere dalmıştım. 3 gün önce tanıştığım prensler hakkında düşünüyordum. İçeriye Blaire girmişti. 

-Blaire, biraz konuşabilir miyiz? diye sordum.

-Tabiki leydim. Sizi rahatsız eden bir konu mu vardı? diye sordu.

-Aslına bakarsan prenslerle pek konuşma şansım olmadı ve aralarında gerçekten anlaşabileceğim kişiler var. 50 prensle tek tek konuşabilmek için bir parti düzenlemek istiyorum, dedim. 

-Bu harika bir fikir leydim. Ayrıca bu partiyi düzenlerseniz eşinizin kim olacağına daha çabuk karar verebilirsiniz, dedi Blaire. 

          Blaire'da onayladığı için bu konuyu Kral Brad ile konuşmaya karar verdim. Odamdan çıkıp 3.kata yöneldim ve ilk kapıyı hafifçe tıklattım. Ardından içeri girdim. 

-Kralım sizi rahatsız ettiğim için özür dilerim, dedim nazikçe.

-Gel Alexandra, bir sıkıntı mı vardı?

-Size bir şey danışmak istiyordum. Biliyorsunuz prenslerle tanışalı 3 gün oldu. Ancak onları tam anlamıyla tanımıyorum. Bu nedenle bir parti düzenlemek istiyorum. Parti sadece eş adaylarımı tanımak için düzenlenecek. Onları ne kadar çok tanırsam o kadar kolay karar verebilirim diye düşündüm. Tabi eğer siz de onaylarsınız, diye ekledim.

         Evet demesini istiyordum. Çünkü Chatlae Sarayında düzenlenen her bir parti asırlar boyunca tüm tarih kitaplarında yer alırdı. 18 yaşımda olmama rağmen hayatım boyunca sadece 1 kere parti yapılmıştı ve ben yaklaşık 6 yaşlarındaydım. Bu nedenle pek hatırlamıyordum.

-Tabi sen nasıl istersen Alexandra. Bu parti hızlı karar vermene yardımcı olacaksa istediğin şekilde yapabilirsin, dedi. Sevinçten havalara uçuyordum. İlk defa bir isteğime karşı gelinmemişti. Kralın odasından çıkıp kendi odama gittim. Blaire ve Chelsea'ye kraliyet terzisine gitmelerini ve parti için elbise diktirmelerini rica etmiştim. Bende bu sayede prenslerden biriyle dışarıda gezebillirdim.

&Prensler arasında maalesef ki denk geldiğim kişi prens Colin olmuştu. Ondan kurtulmayı gerçekten isterdim ancak o da eş adaylarımdan biri olduğu için ayrım yapamazdım.

-Prens Colin, bahçede benimle beraber bir yürüyüşe çıkmaya ne dersiniz? diye sordum nazikçe.

-Benim için onurdur majesteleri, dedi. 2.kattan aşağıya indik. Yeşil çimlerin arasında dolaşıyorduk. 

-Leydim sanırım dün sizi esprilerim ile biraz sıktım. Bu nedenle sizden özür dilerim, dedi çok nazik bir şekilde. Şaşırmıştım. Bir yandan da kendimi kötü hissetmiştim. Onun hakkında çok önyargılı davranmıştım. 

-Lütfen, hiç sorun değil prens Colin. Hayatı neşeli yaşamaktan daha güzel bir şey yoktur, dedim tebessüm ederek. Bana bakarak gülümsemişti. 

          Allah'ım, bir insan bu kadar sevimli olabilirdi. Yüzü bir pandayı andırıyordu. Gözlerinin altında hafif morluklar vardı. Fakat yüzü beyazdı. Bu nedenle onu pandaya benzetmiştim.

-Yüzünüz bir pandayı andırıyor, dedim gülümseyerek. Prensin bir an yüzündeki gülümsemesi kayboldu.  Cümleleri toparlayarak:

-Ah, hayır hayır yanlış anlamayın lütfen, pandalar benim en sevdiğim hayvan türüdür, dedim. Ağlamaklı yüzü bir anda neşeyle gülümsedi.

-Bunu duyduğuma sevindim. Sizin için prensler arasındaki en şirin prensim! Öyle değil mi? dedi.  

          Bu da neydi şimdi...kendini beğenmişlik miydi yoksa sevimli mi olmaya çalışıyordu. Sadece gülümsemekle yetinebilmiştim. Ardından yürümeye devam ettik.


SIR GÜNLÜĞÜMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin