Baran uyumaya gitti. Bende televizyonu açıp film izlemeye başladım. Bir süre sonra kapı çalınma sesiyle uyandım. Ben uyurken Baran dışarı çıkma ihtimali olmayacağına göre kimdi bu? Aklıma uzun bira bardakları geldi. Ve elime onlardan alıp kapının gözünden baktım. Parmakla kapatılmıştı. Evde çığlık atıp "Barann..!!" Diye bağırmıştım. Kapı hala alacaklı gibi çalıyordu. Korkmamak elde değildi. Avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Kimdi bu?
"Baran....!!"
Kapıyı açmak zorundaydım. Kapının arkasına saklanıp filmlerde gördüğüm taktik ile kapıyı açıp arkadan çıkıp elimdeki bardağı içeri giren kişinin yüzüne bakmadan kafasına geçirdim.
Bu da kimdi? Yere yığılan bir adet insan ve ben... "Ohaaa!!" Diye bağırmam tüm evde inlemişti. Baran en sonunda yanıma gelmişti.
"Kızım sen ne yaptın?""Öldü mü? Doğru söyle. "
"Bilmiyorum. Ama 2. Sayfa haberi olmak istemiyorum."
"Yüzüne baksana. Kim olduğunu gör. "
"Sen bunu ona nasıl yaparsın Alaraa?"
"Ya bilemedim abimin geldiğini. Ne yapacağız şimdi?"
"Nabzını yoklasana mesela? "
Kapının önünde hiç hareket etmeden yatan birinin olması gerçekten de polis gelecek olsa benim suçlu olduğumu belli edecek tek şeydi. Öldürmüş müydüm? Sessizce yanına gidip hemşire misali nabızına baktım. Pek bilgim olmasa da en azından nabızına bakabilmiştim. Az da olsa bir ritim vardı.
"Baran ambulansı ara. Hastaneye gidelim!"
"Arabaya bindirir, gideriz. "
"Ambulansın numarası neydi? 112.... yok o değil. 911 miydi? Evet o. Ara hadi. Yok yok o da değil. Neyse en iyisi arabayla gidelim. Navigasyondan da hastane buluruz."
"Sen gerçekten 911 ya da 112'yi aramayı düşündün mü?"
Cümlesinin ardından hunharca gülen adam misali bir kahkaha atmıştı ki... Resmen beni yerin dibine sokmuştu. Bir kolundan ben diğer kolundan Baran tutup ayağa kaldırdık. Ve arabaya doğru yönlendik. Abimi arabanın arka koltuğuna oturtturup ben geri döndüm ve üstüme birşeyler giyip Baran'ın telefonunu yanıma alıp kapıyı kilitledim. Ön koltuğa telaşla oturup kemerimi taktım. Baran ise arabayı kullanıyordu. Baran'ın telefonundan en yakın hastaneyi buldum. Ve canlı navigasyon olarak yolu tarif etmeye başladım. Yaklaşık 10 dakika uğraş sonucunda hastaneye ulaşmıştık. Kapıyı ilk açan ben olmuştum ve "Sedye yok mu?" Diye bağıran da...
Kısa bir zamanda sedyeyi getirmişlerdi ve acil servisin o serum kokulu koridorundan hekimlerin olduğu bölüme getirmiştik. Acil vaka olarak geldiğimiz için kısa bir zamanda doktor odasına aldı ve bizde bembeyaz boyanmış koridorun tam ortasında saksı gibi bekliyorduk.
##
Yaklaşık 1 saat olmuştu ve hala haber yoktu. Ben bu kadar mı kötü vurmuştum? Arkamdan omuzuma dokunan bir el ile irkilip arkamı dönmem bir olmuştu. Gelen kişiler hastane polisiydi.
"Doktordan gelen habere göre bu normal yaralanmaya benzemediği haberini aldık. Sizlerin de bilgisini almak istiyoruz."
Ağlamaya başlayıp son sesle "Ben birşey yapmadım!" diye bağırıyordum. Bu sefer o yumuşacık elleriyle ağzımı kapatıp kulağıma eğildi. O korkak titreyen sesiyle "Sus! Yoksa suçlu durumuna düşeceksin." diyerek susmam için çabalıyordu.
Polisin konuşmasına ilk atılan Baran olmuştu.
"Tabiki de."
İlk olarak polisler abimin olduğu odaya girdi. Biz ise hala koridorda bekliyorduk. Büyük ihtimalle kendine gelmiş olacak ki, polis ifade almaya girmiş olmalıydı.
"Alara bak sakın bilerek yaptım gibi şeyler söylemek yok."
"Tamam, ama bak seni bir daha göremezsem sakın beni unutma!"
"Mal mal konuşma! Ben daha seninle sarılıp kokunu içime çekerek ağlamadım. "
Yaa of... Duygusal erkek bir başka seviyor. Ne cevap verebilirim? Ne diyebilirim ki? Bir aşkı nasıl tarif edebilir ki insan? Ben ne diyebilirim ki?
Gözlerimden iki damla gözyaşlarım aktı ve hemen ellerimle sildim. İki damla gözyaşı değildi belki de... akan duygularımdı. İnsan nasıl sevemezdi bunu?
....
O sırada duygularımın içine eden kişi polisler olmuştu. Bu sefer yanıma sakin adımlarla gelip "Tamam gerek kalmadı. İyi günler." Diyip çekip gitmişlerdi. Ne demişti acaba? Baran'a hiç birşey demeden acaleci adımlarla odaya girdim. Abim gayet iyiydi.
"İyi misin abi? Özür dilerim. "
"Sen ne yaptığının farkında mısın?"
"Gerçekten isteyerek olmadı. "
"Baran bunun hesabını ödeyecek."
"Baran'ın haberi bile yoktu. Fazla uzatma. "
Eğer Baran'dan acısını çıkaracak olursa o zaman gerçekten de beni tanıdıkları bir Alara değil de şaşıracakları bir şekilde davranan bir Alara karşılarında bulurdu. Abim mi? O benim abim mi? Bana hiçbir yararı dokunmayan ki aksine zararı dokunan bir abi? Ne kadar da güzel. Şu an kavga etmektense gidip kafamı dinlemeliydim. Boş bir sokak, boş bir ortam bulmalıydım. Bana lazım olan şey sadece yalnızlıktı. Yalnız durup kendimle yüzleşmeliydim.
"Yalnız kalacaksın abi! Yalnız kalacaksın..."
Tek tek dilimden bu cümle dökülüvermişti. Daha diyebilecek neyim kalmıştı? Yerdeki karo taşların her milimetre karesini ezberlercesine inceleyerek koridorda yürüyordum. Arkamdan gelen Baran'ın sesini dinlemiyordum bile. Arkamdan gelen adım sesiyle aynı anda kolumdan tutup beni kendine çeviren kişi Baran'dan başkası olamazdı. Bağırır tarzda dudaklarından kelimeler döküldü...
"Sen ne yaptığının farkında mısın?"
Ne mi yapıyordum. Yalnız kalıp kendimle baş başa kalmalıydım. Ama bunu Baran'a nasıl diyebilirdim? Ondan sıkıldığımı sanacaktı. Oysa ki dertlerimle yüzleşmeliydim.
"Bak Baran kendimle yüzleşmek için gidiyorum."
"Buraları ne sen ne de ben çok iyi biliyoruz. Bunu biliyorsun. Ve ne yapacaksan beraber olmalıyız. Sen çekip giderek eline hiç birşey geçiremezsin."
İstemsizce gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Sığınacak bir kol arıyordum. Ama bu zamana kadar yalnız olan biri için bir anda güvenmek kadar zor birşey olmadığını biliyordum. Sadece omuzuna başımı yaslayarak ağlamaya devam ettim. Nasıl savrulabilirdi insan böyle.
"Gel Alara... Gidiyoruz."
Itiraz etmeye ne halim vardı ne de mecalim. Baran'ı takip edip arabaya bindim. Arabada bir kelime bile etmedim. Baran'ın da pek konuştuğu varsayılmazdı. Sadece telefonunu istedi. Ve hiç birşey demeden telefonunu verip yola devam ettik. En sonunda boş bir arsa misali bir yere gelip arabayı istop ettirmişti.
"Hadi iniyoruz."
"Burada ne yapacağız?"
"İn ve itiraz etme. Içinde geldiği gibi ve ben yokmuşum gibi davranıp bağır!"
Birşey demeden arabadan indim. Ve yere bakarak yürümeye başladım. Bir taraf uçurum bir taraf ise denizde... Yaşamak ve ölmek arasında ince bir çizgiydi sanki... Hayatın kahpe tarafını yaşayanların karar verme çizgisiydi sanki.
Bölüm sınırı 100.
Arkadaşlar bu arada bir Yayınevi ile konuştuk. Ve benden word şeklinde hikayemi istedi. Bende şimdi o işe başladım. Ve final bölümüne kadar word dosyasına yazıyorum. Sizden bir ricam var hikayemi beğenen okuyucular hikayenizin yeni bölümünde okuyucularınıza iletirseniz eğer çünkü okuyucu sayısı da önemliymiş ve benim okuyucu sayım şu an o kadar da yüksek değil. Lütfen hayallerimi gerçekleştirmem için desteklerinizi esirgemeyin. Iyi okumalar. Bu arada teşekkür ediyorum 10 bin olmuşuz. :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRRIMA AŞIK OLUR MUSUN? #Wattys2016
Novela JuvenilGünden güne kayboluyordu kız. Kendi acısında yanıp kavruluyordu. Kim isterdi ki böyle yaşamayı? Babasız, annesiz... Yoktu onun hayatında kimsesi. Eğer nefes almak yaşamaksa, evet yaşıyordu o da. Eğer bu yaşamak sayılıyorsa. Bu kadar mutlu gezenlere...