1. BÖLÜM- OLUR VE YA OLMAZ

40 0 0
                                    

Kazanamayacak olmamın korkusu tüm vücudumu ele geçirmiş durumdaydı. Üniversite sınavımın sayısal bölümü tam bir fiyaskoydu. Zaten her zaman fizikle aram iyi olmamıştı ve sanırım fizik yüzünden kazanamayacaktım. Fiziği en sona bırakmıştım ki iyi ki öyle yaptım. Eğer başlarda çözmüş olsaydım diğer kısımlarda moral bozukluğuyla kötü geçecekti. Sınav boyunca ağlamamak için kendimi sıkıyordum ama sınav odasından çıkarken gözyaşlarım benden izinsiz olarak kendilerini serbest bırakmıştı. Aslında bunlar bana beynimin "ilk hayalin olan konservatuar dans bölümünden vazgeçtin şimdi ise kötü geçen bir fizik kısmı yüzünden Altınkaya Üniversitesi'ni kaybedeceksin" deme şekliydi. Tüm hayatım boyunca konservatuarda dans okumak istemişimdir. Baleyle başlayan dans aşkım tüm dans çeşitlerinde doruk noktaya ulaşmıştı ama olgunlaştık sonra dansın bana gelecekte bir yararı olmayacağına herkesin söylemleriyle ve ikna konuşmalarıyla karar vermiştim ve hobi olarak kalmaya devam edecekti. Dansı eledikten sonra en azından zevk alacağım bir iş olması için dünya tarihi okumak istiyordum ya da babam istediği için. Onu da sanırım biraz önce fizik sorularını yanlış cevaplayarak o odada bıraktım.

Aklımdaki düşüncelerle ne ara çıkışa geldiğimi fark etmemişim. Etrafıma buğulu gözlerle bakarken ismimi duymamla sağ çaprazıma baktım. Annem, babam, Umut ve Mehmet amca -Umut'un babası- bana bakıyorlardı. Yavaş adımlarla yanlarına giderken Umut koşarak bana sarılmıştı. Hissettiğim güven duygusuyla biraz rahatlasam da hayallerimin suya düşeceğini düşünmek içimde büyük bir boşluk yaratıyordu.

Umut'la bir süre öyle kaldıktan sonra Umut kollarını belimden çekti.

"Beril, kızım." Annemin titreyen sesini duyduğumda hızla onun yanına gittim. Beni kollarının arasına alıp o anne kokusunu duyduğumda o titreyen sesin aslında benim onları üzmem ve hayal kırıklığına uğratacağımın çağrılarıydı. Babama da sarıldıktan Mehmet amcanın da kollarını açtığını gördüğümde ona da sarıldım.

"Fizik mi?" Önce Umut'a baktım daha sonra bakışlarımı yere indirip başımı evet anlamında salladım.

Annemle babamın tesellilerini dinlerken hiçbir işe yaramadığını fark ettim.

"Defne ve Ege nerede?" Sorumu Umut'a bakarak sormuştum.

"Onlar sınavdan çıkar çıkmaz gitti. Defne'yi biliyorsun sınavdan çıkarken aklının dağılması için yüzmesi gerekiyor, Ege'de onunla gitti." Başımı anladığımı belirtircesine sallamıştım.

"Gidelim mi artık?" Sesimin titremesi bana hiçbir yararda bulunmuyordu, aksine etrafımdaki herkesi üzüyordu. Annemle babam başlarını sallayarak beni onaylarken Mehmet amca konuşmaya başladı.

"Tuğçe sofra hazırlamış. Bize gidiyoruz itiraz istemem." Tuğçe Umut'un annesiydi. Tuğçe teyzeyi çok severdim onun yemeklerini de ama şuan tek istediğim yatağımda yatmaktı.

"Mehmet amca ben uyu-"

"Beril, kızım itiraz yok demiştim. Çok uykun varsa çıkar Umut'un odasında uyursun."

Annemle babama döndüğümde annem hadi diye ağzını oynattı. Umutsuzca çıkışa doğru yürürken Umut elini omzuma attı. Ne kadarda büyük bir ironi.

"Baba arabanı bana versene. Bir yere uğrayıp gelsek biz. Olur mu?" Umut'un Mehmet amcaya sorduğu soru merakımı artırmıştı. Nereye gidecektik?

"Annen beni öldürecek ama çok gecikmeyin." Umut başını tamam anlamında sallarken ben bakışlarımı babama çevirdim.

"Eğer seni gülümsetecekse ki buna hiç şüphem yok git" Babamın bu anlayışlı halleri gözlerimi yaşartıyor ama bu halleri sadece Umut, Defne ve Ege'de oluyordu.

ÖzneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin