Acı mıydı insanı yıkan, yoksa acıya muhtaç olması mıydı? Hangisiydi gerçekten? Aslında pek bir önemi yoktu bunları düşünmenin ama kendime acı çektirmekten zevk alıyordum bu bir gerçekti. İçimdeki masum melek kafasını çıkarttı en ücra köşeden sen acıya muhtaçsın küçük adam, sen acıya muhtaçsın! dedi.Yine haklıydı lanet olsun ki yine haklıydı.Gitmeden önce eğildi kulağıma ve fisıldadı, yalandan ibaret olduğunu o da biliyordu ama yine de söyledi ve bir su kadar temiz, ve bir katil kadar soğukkanlı ...Arkasından ağzım iki karış açık baka kalmıştım. O da biliyordu, hatta beni benden daha iyi biliyordu temiz kelimesi benden o kadar uzak bir kavramdı ki bunu bana neden söylediğini idrak edemiyordum.Kafamda dönen bu çarklara o kadar alışmıştım ki onlarsız bir hiç olduğumun farkındayım. Kurtulmak istiyor muydum? Belki. Ama acı çekmek güzeldi, acı çekmek soğuktu, acı çekmek ateşti..Ve ben bu soğukta donup bu ateşte yanmaktan mutluydum. Acı beni ayakta tuttu, acı beni hayata bağladı ve acı sonsuz bir damar edasıyla iliklerime işledi. Acı. Acı elimi tutmasını bildiği gibi bırakmasını da biliyordu ama şimdilik bülbülün aşık olduğu kan kırmızı gülü seyrettiği gibi sadece beni izliyordu. Daha dikenlerini bülbüle göstermek için erken olduğunun o da farkındaydı. Bülbül güle aşıktı. Ben acıya aşıktım. Bülbül en güzel şarkıları güle söyledi. Ben içimdeki en kor ağıtlarımı acıya söyledim. Gül de bülbüle aşıktı. Acı da bana aşıktı. Gül en güzel şarkıları bülbülden dinledi. Ben en kor ağıtları acıdan dinledim. Mutluluk, mutluluk tam sekiz harf,üç hece kime sorulursa sorulsun yanıt aynıdır. Lakin sıra bana gelince mutluluk, tek hece üç harf. Acı. Kendini masum sanan meleğim bu sefer küllerin arasından bana alaycı gözlerle bakarak 'Daha en büyük acıyı tatmadın küçük adam ,yudumlamadın...Kendini kandırma Volkan kendini kandırma ve uyan! 'diye diretti. Bu sözlerinin üzerine tozlanmaması için beyaz örtüyü çekip,zamanı geldiğinde düşünmek için erteledim. İçimdeki aptal meleğimin de söylediği gibi adım Volkan.
Genellikle kendisiyle iç savaşları olan,beyninin içindeki sesleri susturmak için sigara dumanının arkasına saklanan, mutlu olmak için acılar peşinde koşan umursamaz adamın tekiydim.Dışarıdan özgüven patlaması yaşamış bir kişilik gibi gözüken fakat kendisine dahi güvenemeyen,ruhunu uçurum kenarlarında sürükleyen bir ben vardım.Sadece ben.
Yalnızlık, herkesin dilinde olan,basitleşmeye yüz tutmuş kelime.Yalnızdım.Ama bu yalnızlık ruhumun açlığını doyurmak için aradığı en şiddetli acıydı.Ruhumun istediği yüreğimi avuçlayıp avuçlayıp,bedenimde köşe bucak kaçacak yer arayacak şekilde olması gereken bir acıydı.Biz tıpkı annemin ölümünde yaşadığımız o zehirli sarmaşık gibi saran acıyı yine yaşamak istiyorduk.Biz bu acıyı unutmak istemiyorduk.Biz bu acıyı yaşatmak istiyorduk.Sonu ölümle noktalanacak olan bu yolda basit acılar istemiyorduk.
"Lan Volkan ağaç oldum burada."
İşte bir de beni anladığını dile getirip duran,kendime zarar vermemden korkan ahmak bir arkadaş olan Alpay. Baş belası.Ama bu aptal varlığa alışmıştım.Kafa dağıtmak için bire birdi ancak boş muhabbetleri beni çileden çıkartıyordu.Onun cephesine bu durum nasıl yansıyor bilemem ama pek ciddiye aldığı söylenemez.
"Geldim Allah'ın belası geldim."diye seslendim saçlarımı düzeltirken.Aynada göz ucuyla kendimi süzdükten sonra merdivenleri hızla inip soğuktan burnu kızarmış arkadaşıma alaycı bir bakış atıp, montumu üzerime geçirdim.Kapının önünde ters bakışlar atan arkadaşımı itip kapıyı kilitledim.
"İçeri girmeyi akıl edemeyecek kadar aptalsın."diye mırıldandım.Hızlı adımlar eşliğinde yürürken kısa bir bakış attım.Soğuktan çenesi kaskatı olmuş,zangır zangır titriyordu gerizekalı. Bir kaç adım geride kaldığı için söylediğimi duymamıştı.Duysa da bu halde cevap vermeye üşenirdi. Arabaya yaklaştığımızda uzaktan kumandasına basmamla birlikte sokakta yankılanan tiz sesi duyan kardan adam koşarak kendini arabanın içine attı.Arkasından kafamı iki yana sallayarak baktım. Ağır hareketlerle arabaya binip motorun gürleme sesinden sonra,ısıtıcıyı açtım.Ve bana minnetle bakan arkadaşıma alayla baktım.
"Şu gözlüklerinin camlarını sil sonra bir sakarlık yapıp arabama zarar verme."derken gülüyordum. Bana kırılgan bakışlar atmaya çalışırken söylenmeye başladı.
" Lan ne değerli araban varmış be,benden değerli mi,canım sağ olsun."derken lafı ağzına tıkıp "Senden değerli."dememle yüzündeki şapşal ifadeyi umursamayarak gazı kökledim.
"Kendini beğenmiş piç."diye mırıldanıp,kendi kedine konuşmaya başladı.Bu durum her ne kadar can sıkıcı olsa da okula kadar sabır edebilmiştim.Sözde üniversitenin ilk günüydü.Hiç bir anlam ifade etmiyordu.Alpay ise sürekli heyecanlı bir şekilde yeni kızlardan ve yeni ortamlardan bahsediyordu.Aslında yeni ortamlar kulağa çok hoş geliyordu.Fakat insanlardan uzak durmak istiyordum.Lise de yeterince gereksiz insan tanımıştım.Kızlara gelince bana daha çok kafasını okşayınca sırnaşan kedileri andırıyorlardı.Elbet aralarında masumları vardı ama masum olmak benim için geçer not değildi.
"Volkan ben kaçtım.Dersin başlamasına daha var,üstün zeka ve olağanüstü yakışıklılığımla kızları etkilemeye gidiyorum."dedikten sonra çarpık bir gülüşle "Gelmek ister misin?"dedi.
Sabır dilenir gibi yukarı baktıktan sonra tekrar Alpay'a döndüm."Ne bok yiyorsan ye!"dedim.Sözümün üzerine omuz silkip, koşar adım boydan boya cam olan kafeteryanın önünde duran kızlara doğru yürümeye başladı.Bir süre sonra görüş alanımdan çıkınca soğuk havaya aldırmadan bahçedeki ağaçlardan birine sırtımı yaslayıp etrafı seyretmeye başladım.Farklı bir şey yoktu.Kafamı da ağaca koyup gözlerimi kapattım.Hava soğuktu ama beni pek etkilemiyordu.
Bana doğru gelen ayak seslerini hissedebiliyordum.Ayakkabı altında ezilen sonbaharın kuru yapraklarının hışırtısı bu tezimi desteklercesine daha da yaklaştı.Fakat gözlerimi açmaya üşeniyordum.Sesler yaklaştı,yaklaştı tahminen tam önümde durdu. Alpay'ın geldiğini düşündüğüm için yine gözlerimi açmadım.Derin bir nefes alıp verme sesi işitince ,gözlerimi hafifçe araladım.Bir çift incecik,kot pantolonlu ve siyah botlarıyla duran bacakları izledikten sonra yüzüme umursamaz maskesi taktıktan sonra kız olduğunu tahmin ettiğim kişiye bakışlarımı yüzüne çevirip ne var dercesine kaşımı kaldırdım.Kızın yüzünde tek kas oynamazken ağacın arka tarafına geçip oturdu.Yeşil ela arası gözleri,keskin yüz hatları,kumral teni ve çok güzel bir fiziği vardı.Çoğu erkeğin dikkatini çekebilecek güzellikteydi.Ama şu an bu umurumda bile değildi.Sonunda sessizliğimi bozup dişlerimin arasından
" Başka ağaç yok mu?"diye tıslarcasına sorumu yönelttim.Fakat yine hiç bir cevap vermeden oturmaya devam etti.Umursamaz tavrı sinirlerimi bozmaya başlayınca ayağa kalkıp kolundan tutup sertçe çekip ayağa kaldırdım.Ve tekrar tek tek kelimelerin üzerine basa basa sordum.
"Başka ağaç yok mu dedim sana!"Kızın yüzünde benim aksime alaycı bir gülüş oluştuktan sonra aramızdaki mesafeyi kapattı. Parmak uçlarında yükseldikten sonra dudaklarını dudaklarıma yaklaştırmaya başladı.Konuştuğu anda birbirine değecek şekilde durduktan sonra fısıldadı.
"Rahatsız olduysan özür dilerim,küçük adam."bunu söylerken dudakları dudaklarıma değip geçmişti.Tatlı nefesi tenimi yalamıştı.Ben de hiç beklemediğim bir etki bırakırken kız çarpık bir gülüşle bana son kez bakıp arkasını dönüp gitmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NARSİST
Teen FictionAteşle yanmayı bekleyen bir ruh. Acıyı iliklerine kadar işlemekten zevk alan bir beden. Siyahın gölgesi. Hissiz ve Duygusuz VE En dehşet verici acıyı yudumlamak üzere...