Ahmed, birkaç gündür epey düşünmekte olduğu şeyi, artık uygulamak için harakete geçmişti... Aldığı kararı, Safiye Sultan'a açıklamanın artık vakti geldiğini hissedince, bir anda hasodadan ayaklanıp, kendini koridora atmıştı ve şimdi şimşek gibi Valide Sultan dairesine doğru yürümeye başlamıştı... Belki bir 3 hafta önce olsa, böyle bir şeye kalkışamazdı ama artık, padişah olmanın verdiği ağırlıkla ilk kez babaannesi; Safiye Sultan'ın karşısına bu kadar kendinden emin çıkacaktı. Ne şekilde konuşması gerektiğini, kelimeleri nasıl seçeceğini, ona ne şekilde yaklaşacağını kafasında ilk kez bu kadar net tasarlamıştı...
Uzun koridorlar, büyük adımlara yenik düştü ve Ahmed, saniyeler sonra Safiye Sultan'ın odasına varmıştı bile. Büyük valide sultanın, haşmetli kapısının hemen iki yanında bekleyen ağalar, daha leb demeden leblebiyi anlamış gibi, kapıları tek bir emirle ardına kadar açmışlardı... İçerisi görününce, Ahmed'in kalp atışları hızlandı... Safiye Sultan gibi bir kadına, aldığı kararı açıklamak, ve bunu ona inandırmak hiç te kolay olmayacaktı.... Gözlerinin önüne birden amcası Mahmud geldi... Onun ölümünde Safiye Sultan'ın izleri olduğu barizdi... Sonra Sokollu Mehmed Paşa... Onu sırtından hançerleten de o değil miydi ?.... İçeriye girmek için ufak adımlar atarken, Safiye Sultan'ın hiç te korkulmayacak bir insan olmadığını tekrar tekrar gözden geçirdi...
Biraz sonra odanın tam ortasındaydı... Onu gören Safiye Sultan, sadece birkaç saniyeliğine ayağa kalkmak ve "Genç Sultan'ım.. Hoşgeldiniz..." demekle yetinmişti. Bu kudretli sultan, belki de çoktan istikbali için yeni planlarını hazırlamıştı bile... Bugüne kadar basamakları birer ikişer tırmanarak, bu güne dek, bu devletteki kadınların ulaşmış olduğu en yüksek mertebeye yükselmiş bir sultanı, nasıl oturması gerektiğini çoktan ezberlemiş olduğu tahtından ne kadar kolay indirebilirdi ki ?.. Ona şimdi kudretsiz, kuvvetsiz bir hayatı nasıl sunabilirdi....
Birkaç saniyelik duraksamanın ardından, Ahmed kendinden emin bir şekilde sessizliğini bozdu.
"Hoşbulduk sevgili büyük validem..."
Safiye Sultan, içinde beklettiği şaşkınlığı dışarıya vurmakta gecikmedi.
"Seni burada görmeye pek fazla alışkın değilim... Hayırdır ?.. Kötü bir şey olmadı ya ?"
"Allah'a şükür.. Size kötü bir haber getirmedim.. Gerçii..." Ahmed, dalgınlıktan mıdır bilinmez, kötü haber getirmediğini söyleyerek pot kırmıştı. Tam şimdi ne olacağını düşünmeye başlamıştı ki, Safiye Sultan, rayından çıkmış olan konuşmayı, tekrar rayına yerleştirdi.
"Gerçi ne ?!.. Lütfen söyleyeceğin şey için beni bekletip daha fazla yıpratma !..."
Ahmed bir anda dimdik dikildi... Padişah olduğunu, ve hiç kimseden çekinmemesi gerektiğini kendine tekrar hatırlatarak adeta ağzını açıp, gözlerini yumdu...
"Bu sarayda uzun süredir yaşadığınızı herkesten iyi bilirsiniz... Ancak artık şu anki vaziyet, bu sarayda kalmanız için münasip değildir !... Tez zamanda hazırlığınızı yapıp, usül gereğince eski saraya yerleşin !.... Gitmeden önce vedalaşmak için sizi Hasoda'da bekliyor olacağım."
Ahmed, sözlerini bitirir bitirmez hemen arkasını dönüp kapıdan çıkmak için yürümeye koyulmuştu ki, Safiye Sultan'ın aniden "Ahmed !.." diye seslenmesiyle duraksadı... Arkasını dönüp cevap vermekten başka çaresi yoktu.
"Evet ?.."
Safiye Sultan yerinden kalktı ve Ahmed'e doğru yaklaştı.... Duyduğu sözlerle, yüzü çok kötü bir hal almıştı...
"Seni anlıyorum.. Usüller gereği bu sarayda kalmam münasip değil... Ama şurada zaten ne kadar ömrüm kaldı ki ?... 5 yıl mı ?.. Yoksa 10 mu ?!... İzin ver, son yıllarımı, hayatımı geçirdiğim bu sarayda geçireyim... Hayatıma bu sarayda veda edeyim...."
"Mevzu bahis olan, hangi sarayda yaşadığınız değil.... Beni anladığınızdan şüphem yok. Emrim katidir. Daha fazla direnmeden, tez vakitte bu saraydan ayrılmanızı bekliyorum. Ayrılmamanız, sizin için daha kötü olacaktır..."
Ahmed, fazladan tek bir söz dahi etmeden, sağlam adımlarla, hızlı hızlı yürüyerek daireyi terk etti.... Safiye istese, onu tekrar durdurup, tekrar bir şeyler söyleyebilirdi lakin artık buna ihtiyaç duymamıştı. Ahmed odadan ayrılınca, yüz ifadesi öncekinden de çok dehşete bürünmüş bir hal almıştı... Bulunduğu yere yığılıp kalması an meselesiydi.... Hiç hareket etmeden öylece durması, cariyeleri içten içe telaşlandırmıştı lakin içlerindeki korku, onları tek bir kelime dahi etmemek için durdurmaya yetiyordu. Fal taşı gibi açılmış gözleri, yerleri süzen Safiye, biraz sonra geri adımlar atarak sedirine tekrardan yerleşti... Daha 5 dakika önceki asaletinden eser kalmamıştı. Az önce bunca mülkün zirvesinde oturan Safiye, sanki şimdi o mülklerin altında ezilmekteydi... Üzerinde bir yük varmış gibi hafif kambur ve omuzları düşmüş bir vaziyette oturuyordu..... Aklından artık sadece hazırlıklarını ne kadar uzatıp uzatamayacağını geçirebiliyordu... Pes etmesi gerektiğini kabullenmişti... Allah'a dua ediyordu.... Belki bir engel çıkar ve saraydan gitmezdi.... Belki yarın Ahmed ölüverirdi... Yerine de kardeşi; Mustafa geçerdi.. Böylece bu saraydan ayrılmak zorunda kalmazdı.... Yarın neye uyanılacağını kimse kestiremezdi... Bu sarayda kalabilmek için, bir şeyler yapmak aklından geçmiyor değildi, ama artık bu çok riskli olurdu... Zira yaptığı öğrenilirse, belki de bu, beterin beteriyle sonuçlanabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖSEM: Gücün Zirvesi
Historical FictionÖyle bir kadın ki... Güçlülerin güçlüsü. Kudretli sultanların en zirve basamağı. Tek bir lafıyla istediği yerine getirilebilen.. Emir bekleyen değil, bizzat emirleri veren ve imparatorluğu idare eden bir kadın. Osmanlı'nın ilk ve tek kadın padişahın...