Yazmaya başlarken sizlere kendimden bahsedeyim. Ben Ozan. Hiç ama hiç ders çalışmayı sevmeyen birisiyim. Bu yüzden geçen sene ilk kez bizim üzerimizde denenmiş olan TEOG isimli saçma sapan sınavdan 466 aldım ve annemden, babamdan, kardeşimden kısacası tüm sevdiklerimden uzaklaşmak zorunda kaldım. Sevdiklerimin yanında olan fen lisesi 467 ile bana sırt çevirdi. Sonuç olarak sevdiklerimden ayrılarak okumak için memleketime geldim. Antalya Aksu Fen Lisesi... Siz şimdi merak ediyorsunuzdur, "Bu mal annesi gilden ayrılıyorsa memleketine nasıl gidiyor?" diye. Hemen açıklayayım: Aslen Antalyalıyız fakat babamın mesleği dolayısıyla doğudan batıya, kuzeyden güneye bütün Türkiyeyi geziyoruz. Babam memur, annem ise ev hanımıdır. Babam yaklaşık olarak 8 yıldır Konya ilinin Ereğli ilçesinde görev yapıyor. Anlayacağınız annem ve bütün sevdiklerim benden 7 saat uzaklıktalar. Fiziksel özelliklerime gelince: Biraz kiloluyum, beyaz tenliyim, yaşıtlarıma oranla normal boyluyum, siyah saçlı ve mavi, yeşil karışık renkli gözlerim var. Ha birde unutmadan arkadaşlarımın dediğine göre biraz da ayran gönüllüymüşüm. Ne demek olduğunu bile bilmiyorum. Sanırım pekte iyi bir şey değil.
Okula başladığımızda her şey karma karışıktı. Sınıflar bile rastgele hazırlanmıştı. O da o sıralar bizim sınıfımızdaydı. Adı Beste... Bal renkli gözleri ve elma gibi kırmızı, tatlı yanakları vardı. Ayrıca aynı köylüymüşüz. Nereden bileyim aynı köylü olduğumuzu? Antalya'da yaşamışlığım mı var? Neyse o zamanlar pek konuşmuşluğumuz yoktu. Aslında dikkatimi de çekmiyordu. Zaten kısa bir süre sonra sınıflar düzenlendi ve ben E şubesinde kalırken o C şubesine gitmişti. Ayrı sınıflarda olunca pek karşılaşmıyorduk. Her şey 2. dönemin başlarında başladı.
Artık sınıfımıza daha çok gelir olmuştu. Yavaştan dikkatimi de çekmeye başlamıştı. Her geldiğinde o güzel gözlerinde kayboluyordum adeta. Artık emindim, seviyordum onu. O gelince çocukluğum tutuyor, elim ayağıma dolaşıyordu. Ona yakınlaşabilmek için çeşit çeşit şakalar yapıyor bazense ona karşı gıcıklaşıyordum. O da bana karşı şakalar yapıyordu ve açıkçası bu çok hoşuma gidiyordu. Ama çok çaresizdim. Ona nasıl açıla bilirdim ki? Sevdiğimi nasıl söyleyebilirdim? Bu yüzden arkadaşlarımdan tavsiye alırım düşüncesi ile konuyu onlara açtım. Başta çok şaşırdılar. Neden şaşırdıklarını sorunca da bana "Beste'ye arkadaşınmış gibi yaklaşıyorsun. Böyle giderse sevgili olma şansın hiç kalmayacak." dediler. Biraz düşününce de galiba haklılardı. Galiba değil kesinlikle haklılardı. Böyle davam edersem ona açıldığımda 'Ben seni arkadaşım gibi görüyordum.' deme ihtimali artacaktı. Bu yüzden artık ona şaka yapmıyordum. O bana yapmadığı sürece...
Bir gün yine onu düşünürken aklıma müthiş bir çıkma teklifi geldi. Ona sürpriz bir doğum günü hazırlayacaktım ve ona hazırlamış olduğum doğum gününde açılacaktım. Fakat bir pürüz vardı: Beste'nin doğum gününün ne zaman olduğunu bilmiyordum. Öğrenebilmek için hemen Defne'i aradım. Defne, Beste'nin en yakın arkadaşı -tabi benim de- ve aynı zamanda da bizim sınıftadır. Defne telefonu açar açmaz hiç hal hatır sormadan direk "Beste'nin doğum günü ne zaman?" diye sordum. Ama sonuç tam bir hayal kırıklığıydı. Defne'nin cevabı "Bilmiyorum" oldu. Daha bitmemişti. Tam ben telefonu kapatırken beklemediğim bir soru: "Beste'nin doğum gününü ne yapacaksın?". Hazırlıksız yakalanmıştım. Ne kadar kıvırmaya çalışsam da boşa... Anlamış Besteyi sevdiğimi. Eee tabi en iyi arkadaşlar aralarında bakla ıslanır mı? Helede böyle bir konuda... Ben telefonu kapatır kapatmaz dakikası olmadığı halde Besteyi aramış ve "Ozan seni seviyor!" demiş. O zaman bundan haberim yoktu. Fakat anlamalıydım çünkü bana karşı olan tavırları değişmiş ve bana karşı daha sıcak kanlı davranmaya başlamıştı. Bu durum beni ona daha çok çekiyor, içimde ona karşı beslediğim aşk balonunu şişirdikçe şişiriyordu. Bir cuma günü spor salonunda işim vardı. Beste de oradaydı. Ona baktığımda ne göreyim? Bana doğru dönmüş el sallıyordu. Gözlerimi ondan alamıyordum. Hani aşkın gözü kördür derler ya işte işimi halletmeye giderken tam da bu oldu ve ona bakarken ayağım takıldı ve düştüm. Allah'tan kimse görmedi. Sonraki dersleri de bedendi. Bende sonraki ders antrenman bahanesiyle spor salonuna gittim. Masa tenisi takımındayım da. Neyse antrenman yaparken sadece ama sadece onu izledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben & Ben
Science FictionBir gün kendinizi, kendi kendiz ile mantıksız bir şekilde konuşurken bulsanız nasıl hissederdiniz? Ben korktum ve delirmemek için günlük tutmaya karar verdim. Günlük tutmaya bu olaylar yaşandıktan 2-3 gün sonra karar verdim ve daha öncesini hatırlad...