chapter 13

127 10 0
                                    

on dakika sonra dayanamayacağımı biliyordum.

ciara'nın ellerini kesip kalbini yerinden söktükten sonra onu parça pinçik edecektim!

son on dakikadır adımı sürekli tıslayıp omzumu delik açarcasına dürtüyordu.carter yüzünden zaten tepemde olan sinirlerim ile en son istediğim şey ciara ile çay saati yapmaktı.

bu durumdaki tek olumlu şey dünki heriflerin üzerindeki etkisinin fazla sürmemesiydi sanırım.

yani en azından şok olmuş gibi yada depresyondaymış gibi bir hali yoktu.ama sinir bozucu ve inatçı olduğu kesindi.

derin bir nefes verip coğrafya öğretmenine dikkatimi vermeye çalıştım.ama bay steward 'ın anlattığı sıkıcı ders de pek dikkat çekici değildi.

şu an ne hakkında konuşuyordu ki...

birden yerimden sıçrarken havaya zıplamamak için masanın kenarına tutundum.şok içinde ağzım açılırken ciaraya döndüm.ciara zaferle sırıtırken elindeki kurşun kalemi havaya kaldırdı.

şaşkınlıkla ona bakarken içimdeki sinir yine kaynamaya başladı.masanın kenarını sıkı sıkı kavrarken üzerine atlamamak için kendimi zor tutyordum.

"az önce yanıma o kurşun kalemi mi soktun sen?" dedim sıkmış olduğum dişlerimin arasından.erkek kardeşinden daha çok nefret ettiğim bir şey vardıysa o da dürtülmekti.zaten gıdıklanan biriydim bu yüzden aşırı tepki gösteriyordum.

ama ciara ya onu öldürmek üzere olduğumu anlamamıştı ya da beni umursamıyordu. çok zeki olduğunh düşüesemde beni umursamadığını düşünüyordum.

"başka türlü beni duymadın ki."

inananamaz bir şekilde ona bakarken istemsizce başımı sağa sola salladım.benimle alay mı ediyordu?!

"belki seni bilerek duymamazlıktan geldim?!"

cümlemin sonuna doğru sesim yükselirken bay steward bana uyaran bir bakış attı.ama sınıf geri kalanının üzerinde de pek otoritesi olmadığı için umursamadım.

ögretmenden bakışlarımı çevirip dudaklarımı bastırarak ciara ya baktım.ama sinirden kudurduğumu umursamayıp sırıtarak omuz silkti.

tabiki anlaşılan beni sinirlendirmek genlerden geliyordu.başımı ellerimin arasına gömüp inledim.bunu hak etmek için ne yapmıştım?

son anda gözümün kenarından ciara'nın gareketini gördüm ve kalemden son anda kaçtım.elinden kalemi aldığım gibi arkaya doğru attım.

sinirli bakışlarımı tekrar ciara'ya çevirdim."sakın kalemliğinden bir tane daha çıkarmaya cesaret dahi etme!"

bu sefer o şaşkınca kalemi attığım yere baktı.öğretmene kısa bir bakış attığımda o da bana bakıyordu ama  umursamayacağımı bildiği için ağzını dahi açmadı.

dikkatimi tekrar kendine gelip sırıtan ciara'ya verdim.

"sana koridordaki herif 'i soracakmışım."

şaşkınca ona baktım.o da mı görmüştü? ama dikkatle baktığımda masanın altında telefonu sakladığını gördüm.gözlerimi kısıp yazılanı okudum.

dyan: tessa'ya koridordaki herifi sor.

bu da neyin nesi? bir insan ne kadar geri zekalı olabilirdi ki?! sanki benim meselelerim onu ilgilendiriyormuş gibi bir de kendi sormayıp kardeşi aracılığı ile soruyordu!!

yine sinirimin tepeme çıktığını hissettim.

bu göt herif'e bir tane geçirecektim!

sanki kendi sorunlarım yetmiyormuş gibi bir de bu gerzeklerin sorunlarımı öğrenmemesi için çabalamam gerekiyordu.en son ihityacım olan şey insanların babamın alkolik olup beni dövdüğünü bilmesiydi.

zaten carter gibi beni sürekli aşağılamak isteyen insanlar için yeteri kadar bilgi vardı.

ki bunlardan biri dyan'ın ta kendisiydi.lanet olsun! biz birbirimizden nefret ediyorduk!

"onu ilgilendirmez! senin aksine ders'i dinlemek istiyorum!" diye tısladım ciara'ya.kaskatı olmuş bir vaziyette önüme döndüm.evet çok mantıklı ..konu'nun ne olduğunu bile bilmiyordum.

ama sınavlara az kalsa da bu saaten sonra bir şey anlamayacağım için dinlemeyecektim.

sıkılarak başımı masaya dayadım.birdem acıyla sıçradım çenemdeki morluğu tamamen unutmuştum.

öğretmen bana şaşkın şaşkın baksa da ne olduğunu iyi ki sormamıştı.

birden aklıma geldi! lanet olsun eğer henry bugün yine dinnertime'a gelecekse kesin ne olduğunu soracaktı. ama bahanem olarak o iki şerefsiz vardı.

rahatlama ile bir nefes verdim.kontrol etmek için genneşirken sırtımdaki acı ile içim titredi.umarım bu ağrılar yakında geçerdi.

uzun kollu kazağımın kollarını kaldırıp morarmıs bileklerime baktım.anlaşılan işte uzun kollu bir şeyler giymek zorunda kalacaktım.iş kıyafetim kısa kolluydu.

bir de müşteriler korkmasın diye biraz makyaj fena olmazdı.
ders dinlemeye ne oldu..

evet ama bunlar da önemli şeyler..ciara'nın sesini hemen kulağımın dibinde duyunca içimdeki konuşma son buldu.

" eğer benimle aynı derste oturuyorsan pek bir şey kaçıracağını düşünmüyormuş ve dün'e karşılık onu döveyim mi diye soruyor."

şaşkınlıkla biraz geri çekilip ciaraya baktım.

bana doğru eğilmiş değişik bir ifadeyle beni süzüyordu.

minnet miydi o?!

bakışlarını tereddütle kucağına indirip bir dahaki söyleyeceğe şeye cesaretini toplamaya çalıştı.

onu dikizlemek için bende bakışlarımı telefonuna indirdim.

"şey..evet..ben.ben sana teşekkür edecektim.bana yardım ettiğin için."dedi kekeleyerek son kelimeleri zor duymuştum.

ama söylediği şeyi hemen idrak edemeden şok içinde ağabeyinin attığı
mesajı okuyordum.nerdeyse kelimesi kelimesine bana yazdığını söylemişti.ayrıca ders konusunda da haklıydı.

o sırada ciara'nın ne dediğini anladım.vay canına teşekkür etmişti.hiç fena değil.

evet bunu demesini beklemiyordum.onu rahatlatmak için gülümsedim." tabiki. yardımcı olduğum için memnunum."

rahatlarcasına iç çekip gülümsedi.

bir an tereddürt ettikten sonra "ağabeyine söyle carter'ı dövmesine gerek yok.onunla kendim başa çıkabiliyorum." dedim.

sonunda ciara beni rahat bırakınca bay steward'a döndüm.

behind the screen (türkçe çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin