Adsız Bölüm 2

10 1 0
                                    

"Tamamdır." dedi kız, yavaşça odaya süzülürken. O endişeli, stresli tavırlarla panik içinde bekleyen sanki tamamen farklı bir kişiydi. Topuklu ayakkabılarının üstünde odaya ağır ağır ilerledi, acı kahve rengindeki saçlarını yukarıdan bir atkuyruğu yapmıştı. İnce telli lakin uzun saçları, omzundan kıvrılıp ceketinin üstüne dökülüyordu. Sakin ve sanki bir imparatora meydan okuyormuş gibi bir yürüyüşle ilerledi ve kendini koltuğa bıraktı.

"Sağol Betül." dedi, pek de büyük olmayan odanın ortasında, kollarını kavuşturmuş bir şekilde duran, siyah saçlı çocuk. Betül cevap verme nezaketi göstermek bir yana, belli belirsiz başını salladı ancak. Diğer ikisi, yani iri olanlar ise karşıdaki uzun koltuğa serilmişlerdi. Ortalığa büyük ölçüde sessizlik hakimdi.

Yanındaki çocuğa döndü neden sonra, Kral'a. Evet, adı buydu ilk bakışta tuhaf gelse de. Ama tanışalı yıllar oluyordu ve çoktan alışmıştı o. Beresi, kapşonu ıvır zıvırların hiç biri yoktu şimdi, tıpkı diğerleri gibi. Ve yine herkesten önce, daha kimsesin aklına dahi gelmemişken, o sigarasını yakmıştı. Tek ayağını önündeki tahta sandalyeye dayamış, boştaki eli de koltuğun başında, kendisine doğru uzanıyordu. Koyu, kirli sarı renkteki saçları ise, toplanmamış bir oda misali karmakarışıktı. Her verdiği nefes, odaya bir bulut yığını halinde çöküyordu. Uzun yüzü, yandan daha net belli oluyordu. Yine o 'dünya yansa umurumda değil' havalarında gibi görünüyordu. Betül de bir tane yakmak için yanında duran pakete uzanırken mırıldandı.

"Sence işe yarayacak mı?"

Tahmin ettiği üzere, cevap yine gecikmeliydi. Bu arada kendisi de sigarasını yakmış, ilk nefes çoktan ciğerlerine inmişti. Bir an için herkes onlara bakıyormuş gibi hissetse de, çok da saçma bir düşünce olmadığını bakışlarını biraz odada gezdirince anladı.

Başını salladı hafifçe Kral, nihayet cevap verirken. "Yaramalı." Gözleri karşıda, yalnızca kendi bildiği bir yerlere odaklıydı.

"Evet, yaramalı. Tüm emeklerimiz boşa gitsin istemiyorum." dedi karşıdaki çocuk, tüm kinini kusar gibi.

"Gitmeyecek." dedi Kral, bir nefes daha çekti ve külleri, yandaki masada duran tabağa döktü sakince. Sanki hiçbir derdi yokmuş gibi rahat tavırlarla. Ilık odadaki duman, sanki çok daha fazla keskinleşmişti.

"Nasıl bu kadar eminsin? Tut ki şifreyi söyledi, tekrar o eve girebileceğimizi gerçekten zannediyor musun?"

Çocuk kollarını kavuşturmuş, koyu yeşil gözlerini çivi gibi sabitlemişti, sözlerini yönelttiği kişiye. Betül sigarasını tutan elini, bacak bacak üstüne attığı dizine koyarken mırıldandı.

"Kes Selim."

Kral, sigarasını yandaki eski masada duran küllükte söndürdü ve yavaşça ayağa kalktı. Sandalyeyi de kenara almıştı.

"Bence de kes Selim."

"Kesmiyorum ne olacak?" dedi Selim denen çocuk yine.

Betül tüm bunlardan bıkmışçasına, yüzünü buruşturarak söylendi. "İlla ağzımızın tadını bozmadan rahatlamayacaksın, değil mi?"

Betül'e hışımla dönen Selim, "Evet rahatlamayacağım!" diye sinirle söylendi.

"Şşşt!" dedi Kral, Betül'e laf söylenmesinden rahatsız olmuş gibi. Yine o'na dönen Selim'in gözlerinin içine bakarak devam etti, ayaktaydı.

"Bak dostum, beğenmiyorsan burayı, kapı orda. Eğer işe yaramazsa başka şeyler düşünürüz, tamam mı? Senin bu ergen histerilerini artık kimse duymak istemiyor. Anlıyor musun? Riskleri sen de biliyordun, kaçırdığımız kadının çuvalla para zulalayanlardan birinin karısı olduğunu da biliyordun. Madem korkuyordun, baştan girmeyecektin." dedi Kral. Gayet sakin ve rahat tavırlarını sürdürüyordu bunları söylerken, ama işin ciddiye bindiği de belliydi.

Selim ellerini siyah kısa saçlarında sıkıntıyla ve duyduklarından hiçte memnun olmamış bir şekilde gezdirirken, Kral kapıya doğru ilerledi ve çıkmadan geriye döndü.

"Ben yatıyorum, siz de gidin takılın. Akşama anca uyanır."

Kapıdan çıkıp kısa holde iki adım attığında, diğer odadaydı. Pencere olmayan bu yer altı evinde –ki kendi aralarında depo diyorlardı- kapılar ve duvarlar soğuk kahverengi tonundaydı. Ve en kötüsü, sabah akşam ışık yakmak zorundaydılar.

Sol taraftaki aynanın önünde durdu ve yalnızca kendi gözlerine odaklandı. Eline aldığı küçük lens kutusunun kapaklarını açtı ve bir çırpıda gözlerindeki tuhaf yeşillik kayboldu. Küçük, naylonumsu yuvarlak şeyleri çıkardığında yine o parlak gözler karşısındaydı. Yeşil lensler tam olarak kapatamıyor, tuhaf bir görünüm alıyordu gözleri. Ama yine de bu gözlerle gezemezdi. Hele işbaşındayken hiç olmazdı. Buz mavisi gibi olsa da bu mavilik, onun gibi puslu değildi. Berrak ve cam gibi, adeta deliciydi. Ama bu rahatsız ediyordu onu, herkesin konuşurken yüzüne değil de, yalnızca dik dik gözlerine yoğunlaşması. O yüzden nefret etse de, bu iğrenç lensler bir anlamda onun kurtarıcısıydı.

Aynanın başından ayrıldı ve ışığı kapatıp duvara dayalı, tek kişilik yatağa attı hızlıca kendini. Birden ortalık kesif bir siyahlığa boyansa da, bir parça huzur ve uyku için, bu gerekliydi.

-�p

Suç ve BedelHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin