" anne ben çıkıyorum" diye seslendim, beni takmayacağını bile bile. Siyah konverslerimi giyip çantamda ferrarimin anahtarlarını aldım. Ah bu arabaya bayılıyorum bebeğim benim.
Bu arabanın bende ki manevi değeri çok büyük. Bu arabayı bana babam aldı. İki yıl önce ölen babam...
Ferrari mi sülonun evinin önünde durdurdum. Aslında Süreyya a ama ben ona sülo diyorum. Bu onu hem kızdırıyor hemde gıcık ediyor ve bende buna bayılıyorum.
İnsanları si ir etmesini seviyorum. Bir insanla tanıştığımda o kişiyi gerçekten sevdiysem onu gıcık ederim ve sülo bu nadir insanlardan bir tanesi. Değer verdiğim kişilerin sayısı iki elin parmaklarını geçmez sanırım.
Kapının ziline basıp açılmasını bekledim. Demeyi isterdim ama daha ziöe basmadan kapı açıldı ve " sus konuşma zeliş anne uyuyor zor uyuttum uyanmasın şimdi" diyerek bir adet sülo çıktı evden.
Zeliş anne bu yıl bebeği ve kocasını kaybetti. Anne olamadığı ve bize anne gibi baktığı için ona zeliş anne derdik. Tabi bu sadece bizim gerekçemizdi.
Tüm mahalle zeliş anneye, anne olamadan bebeği öldüğü için ona zeliş anne derler. Yaşlı teyzelerde mahalleliye uyup ona zeliş değil de zeliş anne diye hitap ederler.
Süloya cevap vermeyip kafamla arabayı işaret ettim. İşaretimi anlayıp arabaya doğru yürümeye başladı. Bende peşinden gidip sürücü koltuğuna oturdum.
Arabayı çalıştırdığımda sülo yine başlamıştı günlük dedikodusuna.
"kız zehra ali ile çıkmaya başlamış. Ne koşturmuştu çocuğu peşinden. Her yerde rezil etmişti onu ama çocuk gıkını çıkarmayıp sabrettide kaptı kızı. O kıçı kırık cadoloz zehra bile peşinde ali gibi delikanlıyı köpek etti bir biz bulamadık bir iki yakışık-"
Sözünü sert bi cümle ile sonlandırmıştım.
"yeter artık kızım! Arabaya bindiğinden beri cır cır cır. Bir susmadın bir türlü yaw. Mahalle karılarına benzedin iyice ha! Ueter be yeter. "
Ben konuşurken yerine sinmişti. Acaba faxlamı oldu derken anlık bir şekilde ona baktım. Şok olmuş bir şekilde bana bakıyordu. Önüme döndüğümde zikzak çizen bir arabanın son sürat bize doğru geldiğini far ettim ama geç olmuştu.