Sıkıntılı bir kış günü Londra sokakları sarı bir sisle kaplanmıştı. Öyle ki, henüz erken olmasına karşın sokak fenerleri yanmış ve mağaza vitrinleri gaz lambalarıyla aydınlatılmıştı. Garip görünümlü bir küçük kız, babasıyla birlikte, kalabalık sokaklarda ilerleyen arabada oturuyordu.
Küçük kız ayaklarını altına almış ve babasına yaslanarak oturmuş, iri gözlerle düşünceli bir bakışla sokakta ilerleyen yayaları seyrediyordu. Babası onu kollarıyla sarmıştı.
Öylesine minik bir kızdı ki, onun yüzündeki bu ciddi anlam çok yersiz kaçıyordu. Aslında 12 yaşındaki bir kız için bile, bu çok olgun bir anlam sayılırdı, çünkü Sara yalnızca 7 yaşındaydı.
Gerçek şu ki, o yaşıtlarından çok daha olgundu. Sürekli düşler kurar ve olmayacak şeyler tasarlardı. Büyükler hakkında düşler kurmadığı zamanı anımsamıyordu. Sara, sanki, uzun zamandan beri yaşamış bir duygu içindeydi.
Şu sıra babasıyla yaptığı o ilginç yolculuğu düşünmekteydi.Yüzbaşı Crewe ve kızı Bombay'dan gelmişlerdi. Sara, o lüks gemiyi, güvertede sessizce konuşan Hintli gemicileri,oynaşan çocukarı, kendisini konuşturmaya çalışan ve anlattıklarını gülerek dinleyen o genç subay eşlerini anımsadı.
Sara'nın özellikle anlayamadığı şey, kısa bir zaman içinde yaşamında gerçekleşen değişimdi. Nasıl olurda bir kişi Hindistan'ın o yakıcı güneşi altında yaşarken, birden kendisini okyanusun ortasında bulurdu? Ve az sonra gündüzleri gece gibi karanlık,sıkıntılı bir kentte bulurdu? Küçük kız,bunu çok şaşırtıcı buluyordu. Babasına daha da sokuldu. Kısık ve giz dolu bir sesle;
" Baba, babacığım.Yüzbaşı Crewe kızına daha da sarıldı. Ve yüzünü yüzüne yaklaştırarak sordu;
"Neyin var canım kızım? Benim sevgili Sara'm yine neler kuruyor?
"O yer burada değil mi baba?
"Evet minik kızım, sonunda geldik.
Sara, henüz 7 yaşında olmasına rağmen, bu sözleri söyleyen babasının çok üzgün olduğunu anlamakta gecikmedi. Sara, yıllardan beri babasının günün birinde kendisini " O YER" dediği yere hazırladığını düşündü. Annesi onu dünyaya getirirken ölmüştü. Bundan ötürü, onu hiç bilmeyen Sara, onun yokluğunu pek hissetmemişti. Genç, yakışıklı ve zengin babası, onu çok severdi. Aslında Sara'nın başka akrabası da yoktu. Baba kız, birbirlerinden başka kimselerinin olmadığından, birbirlerine çok bağlıydılar.