Koştuk, koştuk, koştuk...
Sanki şehir,insanlar,hayat,trafik, acılar, sevinçler, doğumlar ve ölümler...Her şey geride kalmıştı.Zaman bizi izole etmişti ve kendimize ait başka bir boyuta atlayarak orada koşmaya devam etmiştik.Gözlerimi ondan ayırmamıştım.Bu ne kadar güvenliydi bilmiyorum ama öyle bir koşuyordu ki gözlerimi bir an ondan ayırırsam kaybolacakmış gibiydi. Ciğerlerim yanmaya başladığında,
-Artık duralım, lütfen!Diye isyan ettim.Çevreme bakmayı bıraktığımdan yavaşlarken biraz çevreyi inceledim.Şehir gerçekten de geride kalmış gibiydi.Etrafımızı çeviren yeşilliğe şaşkınca baktım.Şehrimiz fazla büyük değildi ve ormana ulaşmak kolaydı ama cidden bu kadar da koşmuş muyduk?Şaşkın bakışlarımı ona çevirdiğimde hala koşuyordu, ve tam hala koşmaya devam edeceğimizi düşünüyor ve bacaklarımın eridiğini hayal ediyordum ki o da durdu.Benim gibi iki büklüm olup ellerini dizlerine dayayıp nefeslenmeye başladı.
Kafasını bana çevirdiğinde
-Geldik sayılır.
Dedi heyecanla.Gerçekten harbi harbi, plan mı yapmıştı şimdi bu? Benim tek amacım onunla konuşabilmek ve biraz kafa dağıtmaktı.Ayrıca Yabancı'nın ağzını arayacak derdini anlamaya çalışacaktım ama şuna bak, bizim yargılayıcı aptal, oturup düşünmüş bir plan yapmıştı.Hem ormanın ortasında, kurda kuşa yem olmadan nasıl zaman geçirecektik merak ediyordum.Ormanları severdim sevmesine ama havanın karamasına en fazla iki saat kalmıştı.Hava kararınca da ormanın gizemli yaratıkları ortaya çıkardı.
-Ne gelinmez yermiş!
Dedim yanına yavaş, mızıldanan adımlarla gittiğimde.Kapüşonunun altından bana yeşil bakışlarından birini attı.
-Gördüğün zaman inan ki sen bile mızıldanamayacaksın.
Gülümsedi.Of!Bu çocuk ve çok özendiğim gülümsemesi!
-Bunu göreceğiz!Dedim hafif sinirle.Her defasında hayattan olan yakınmalarıma laf dokundurmasa olmuyordu.İkimiz de bir süre susuz kalmış köpekler gibi dilimiz dışarıda nefeslendikten sonra koluma elini geçirdi.
-Hadi, hava kararmadan gitmemiz gerek.
Hava kararmadan bu ormandan gitmemiz gerektiği kesindi.Onun çekiştirmelerine ayak uydurmaya çalışarak ve biraz da yerlerde sürüklenerek onu takip ettim.Ağaçların arasından geçtik ve bize eşlik eden kuşların sesini dinledik.Yürüyüş esnasındaysa pek konuşmamıştık.Burayı biliyor gibiydi ve ben de bu yüzden ağzımı açmıyordum.Sadece neden burasını seçtiğini merak ediyordum.Normal ergenler gibi bir sinemaya gidebilir, bir kafede oturabilir veya yemek yemek için bir restauranta veya fast food'cuya gidebilirdik.Ama bunca "normal" seçeneğin arasından hiçbirini seçmeyip bir ormana gelmiştik.
-Yoruldum!Dedim en sonunda.Kolumu elinden kurtarıp kendimi yere atarcasına, çimenlere oturdum.Batmak üzere olan güneşin turuncu ve sıcak ışığı yüzüme vuruyordu.
-Saçmalama, geldik!
Dedi Yabancı, oyun bozan bir çocukmuşum gibi bana bakarak.Bu bakışı karşısında ona dil çıkarmak istedim ama elbette "tuhaf" görüneceği için bunu yapmadım.
-Pekala, kalkıyorum.Buna değse iyi olur.
Ellerimden destek alarak kalktığımda ve üstümü silkelediğimde bana memnun bir tebessüm yolladı ve yine büyük bir aceleyle onu takip etmemi söyledi.Ağaçların arasından, uzun bedenini takip ettim.Yokuş çıkıyorduk ve hem acıkıp hem susadığımdan, neredeyse bayılacaktım.
Benim gözlerim kararmaya başladığında Yabancı'nın sesi, hız treninden yeni inmiş hiperaktif bir çocuğunki gibi enerji doluydu.
-Saksı,işte geldik!Gözlerini aç ve şu manzaraya iyi bak!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAKSI(Tamamlandı)
Roman pour AdolescentsO, durağanlığın vücut bulmuş hali,konuşmaktan aciz, pesimist ve mazoşist... O, bir anti-sosyal ve öz güvensiz... O, aslında toplumdaki büyük bir sınıfın sadece bir üyesi... O genel olduğu kadar özel de ve sıradan olduğu kadar farklı da... O, camın ö...