Düello Ayracı

299 22 3
                                    

***"Umarım beğenirsiniz, okuduğunuz için teşekkürler :)***

Bir gece aniden bir tıkırtı duyuldu, evin kenarlarından dolaylı ama dalgalı olmayan bir biçimde yayılan bu ses, önce pencere aralığından köpeğin kulübesine ulaştı, köpek zincirini kopartmaya çalıştı ve havlamaya başladı. Köpeğin havlaması, bütün bahçeye yayıldı ve bekçi kulübesine kadar ulaştı. Bekçi yatağında döndü ve hafif gevrek bir sesle "Ne oluyor ya?" diye bağırdı. Bu sırada köpek havlamasına devam ediyordu ve sesten şüphelendi. Bekçi yatağından kalktı, duvarda asılı olan uzun kılıcını iki eline aldı ve kulübesinden dışarı adımını attı. Bu sırada içeriden kılıç şakırtıları gelmeye başladı. Bekçi uzun kılıcı elinde koşarak eve girdi. Evin holünde basit bir salon lambası titrek ve loş ışığını gelen misafirlere sunarken bir yandan da camlar açıktı ve perdeler rüzgârla uçuşuyordu. Adeta bir ölüm sessizliği vardı ama yukarıdaki merdivenli kemerden gelen sert çelik çınlamaları ve şakırtıları sessizliği bozuyordu. Bir ara kılıçlar kınlarına girdi ve güçlü bir tokat sesi geldi, ardından tekrar kılıçlar kınlarından çıktı ve kılıç sesleri devam etmeye başladı. Bekçi şakırtılara yaklaştıkça içeriden: "Heheeey", "Hangimiz daha güçlü göreceğiz seni pislik herif!" tarzında konuşmalar duyuluyordu. Bekçimiz koşarak merdivenleri çıktı ve kemerin solundaki kapıyı açtı.

"HURRAAAAA!"

"SENİ YERDEN KALDIRMAYACAĞIM ADAMIM!"

"HİÇ GELMEMELİYDİN BU GECE!"

İçeride uzun boylu, siyah kısa saçlı, ipek bir yelek, atlas bir gömlek ve belinde ibrişim sarılı bir adam ile sarışın, uzun saçlı, bir gömlek ve bir pantolonla kılıç sallayan bir adam daha vardı. Bir ara uzun boylu adam diğer adamın pantolonunda bir kesik oluşturdu ve bu hamlenin karşılığında az kalsın postu deldiriyordu ama hemen geri ekarte ederek mutlak bir yaralanmadan kendini kurtardı. Bütün bu olanlar olurken, elinde uzun kılıcıyla kapıda olanları seyreden bekçimizi fark etmediler ve bekçimiz izlemeye devam etti. Bu sırada tam birbirlerine kılıçlarını kaldırmışlardı ki uzun boylu adam bekçinin kim olduğunu anlamadı ve kılıcını bekçinin boğazına dayadı.

"EFENDİM BENİM! BEKÇİNİZ VIVIAN!"

Bunun üzerine adam kılıcını indirdi, suratı asıldı ve kafasını aşağı büktü. Sonra da alaylı bir tavırla:

"Özür dilerim Waviean." dedi.

"Önemli değil efendim."

Efendi yanındaki kısa boylu adama döndü:

"Jean, Waviean'a bahçedeki evine kadar eşlik et. Ve elindeki kılıcı lütfen bana bırak. Waviean'ı deşmeni istemeyiz. Ayrıca, sonra da geri dön, üstünü çıkar ve salona gel. "

Bunun üzerine Jean denilen kısa boylu adam, Waviean'ın -pardon Efendi gibi konuştum, Vivian'ın- sırtına kolunu attı ve kapıdan birlikte geçtiler. Onların geçişini izleyen efendi ise, elindeki iki kılıcı askıya astı, üstündeki düello yeleğini, ibrişimini ve gömleğini çıkarıp mankene astıktan sonra, mankenin altındaki dolapta bulunan pijamalarını giydi.

Merdivenlerden aşağı doğru indi ve sağ tarafa doğru yürüyerek mutfağa girdi. Eskimiş koyu meşe dolaptan 1762 tarihli (bu tarih onun için çok önemliydi) Château Latour-Martillac şarabını çıkardı. Alt taraflarda bir çekmeceden üzerinde bir zambak çiçeği olan kristal bir bardak çıkarttı. Valois hanedan armasıydı bu. Kendisi çok soylu olan Valois hanesinden geliyordu. Ataları Capet Hanedanı'ndan kopmuş, Valois Kontu Charles'ın kurduğu Valois hanesini oluşturmuştu. Sonra da Fransa'ya kral olmuşlardı.

Tam bu sırada kapıdan Jean girdi, bütün düello takımlarını çıkarıp pijamalarını giymişti.

"Tarffois, Vivian'a çok kaba davrandın. Adam senin paranla çalışıyor ve soylu biri olmadığı belli olsa da, yine de sınıf ayrımlarını bir kenara atmalısın."

"Soyluluk, kandan geçer. Parayla satın alınamaz. Bu yüzden ben bir Kont'um ve bu yüzden o benim bekçim. Bu konuyla ilgili bir sorunun mu var Jean?"

"Evet, var. senin en yakın dostun olarak ve soyluluğu Ortaçağ'a uzanan bir adam olarak, hiç kimseyi hor görmemeni isteyemez miyim?"

"İsteyemezsin. Bizim geldiğimiz konum itibariyle kendimizle çelişmememiz gerekir. Senin ataların haçlı savaşında Aslan Yürekli Richard'ın yanında kont olarak savaşmıyor muydu? Bununla hep övünürsün. Ama o adamların ataları, bu savaşlara din için değil, para için, Müslümanların kanına girmek için istiyordu bunu. Yani o çok savunduğun insanlık için değil. Sonuçta her şey aslına çeker. Atalarıma bakıyorum da, Capetlerin hepsi tek bir amaç için öldüler. Güçlü bir Fransa için. Kendi cepleri için değil. Şimdi bu konuyu bir kenara bırakalım da, Fransa bugünlerde kaynayan bir kazan gibi. Onu konuşalım." dedi gülerek.

Jean gülerek cevaplar:

"Napolyon bugünlerde halkı krala karşı gizlice kışkırtırken aptal kral ise sarayında oyuncağı Marie Antoinette'la pasta yiyor. Cehalet azaldıkça, kralın yapabildikleri giderek yok olacak. Biliyorsun ki Jean-Jacques Rousseau'nun fikirlerinin Napolyon tarafından kullanılması Napolyon'un elini fazlasıyla güçlü bir hale getirdi."

"Napolyon bir asker ve sadece askerler, güçlenmek için savaşırlar."

"Sezar'a çok benziyor değil mi?"

"Jül Sezar'a mı? Çok benziyor. Ama umarım ki sonu imparatorluğa dönüşmez. Çünkü Napolyon'un imparatorluğunda, soyluların yeri toprağın 2 metre altı olur muhtemelen."

"Biz ölmeyiz Tarffois."

"Biz ölmeyiz Jean."

Ve kadehlerini tokuştururlar.

***"Beğendiyseniz lütfen oylayın, teşekkürler :)***

Luminens ve TarfoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin