Bu durum karşısında ne yapılmalıydı? Ölmüş olduğunu bildiğiniz erkek arkadaşınızın karşınızda gayet canlı bir şekilde duruyor olmasını mesela. Böyle bir şey nasıl mümkün olabilirdi? Evet, korktuğum buydu. Ve korktuğum şey şuan karşımda duruyordu. İnsanları kandırmak. Yıllar boyu sevdiğin insanı kandırmak, diye düşündüm. Yaptığı bu değil miydi? O gittiğinde ne kadar acı çektiğimi, ne kadar bitik bir halde olduğumu, kendimden vazgeçip başka biri olduğumu.. Hiçbirinden haberi yoktu. Dünyanın başka ucunda hayatını yaşıyordu. Peki, bunların hepsi ne içindi? Bunların hepsi, vereceği ya da vermeyeceği cevaplar, ya da ölmüş taklidi yapmasının sebebi, lanet olsun bunların hepsi benim canımı yakacak kadar önemli miydi? Onun lanet olası nedenleri, beni bitirmişti. Onun lanet olası nedenleri yüzünden ne hale gelmiştim? Onun lanet olası nedenlerinin canı cehenneme. Bunu öğrenmek istemiyordum. Bu benim canımı daha çok acıtacaktı. Gerçekten istemiyor muydum?
Biz birlikte büyümüştük. O her zaman benim her şeyimdi. Onunla aşkı öğrenmiştim. Onda huzuru bulmuştum. Çünkü benim huzurum oydu. O benim her şeyde ya da her açıdan ilkimdi. İlk. İlklerin bu kadar acı vereceği kimin aklına gelirdi ki?
Kendimi hiç bu kadar değersiz hissetmemiştim. Tamam, iyi biriyim diyemiyorum ama bu acıyı yaşamayı hak edecek kadar ne yaptım? Bu acı beni lanet hale getirmişti. Peki ya şimdi? Dört yıl sonra yine bu acı karşıma çıkmıştı. Peki şimdi beni ne hale getirecekti? Bunu önemseyen hiç kimse yoktu. Herkes yüzüme bakarak yalan söylemişti. Lanet olsun. Alex'in babası bu işin içindeyse, benim babamın da bunu bildiğinden emindim. Babam. Yüzüme baka baka yalan söylemişti. Aylarca yataktan çıkmamıştım, ama o gözlerimin içine hiçbir şey olmamışcasına bakarak acı çekmemi izlemişti. Onun yaşadığını bilerek, beni yıllarca acıya mahkum etmişti! Kim bu kadar aşağılık olabilir? Tanrı aşkına, o benim babam!"Taylor," diye bağırıyordu Ashley, beni iki kolumdan tutmuş ve sarsıyordu. "Taylor, Tanrı aşkına kendine gel!"
"Ne," diye mırıldandım. Bir adım gerileyerek tekrar etrafa baktım. Evet rüya değildi. Karşımda duruyordu. Canlı bir şekilde. Canlı ceset. Bu duruma uygun düşen bir kelime olmalıydı.
"Sen," diye mırıldandı Ashley ellerini boş boş sallayarak. "Bilmiyorum, şoka girdin sandım."
Evet, şoka girdim, diye bağırmak istedim. Ama konuşmamıştım. Konuşmak istemiyordum. Sadece bu lanet yerden defolup gitmek istiyordum. Belkide gerçekleri bilmeden, yalanlarla yaşamak basit bir seçenekti. Ve şu an o seçeneği kullanmak istiyordum.
"Ben," diye mırıldandı. Sesi.. Onun sesini tekrar duyacağım aklıma bile gelmezdi. Dört yıl önce en son duyduğum anda, "Seni her zaman seveceğim," diyordu o lanet olası ses.
"Taylor, ağlama." Yanıma yavaşça yaklaşarak karşımda durdu. Ağladığımın farkında bile değildim. Lanet olsun. Elini yanağıma doğru uzatacakken, hemen geri çekti. "Ben çok üzgünüm."
Lanet üzüntüsünün hiçbir önemi yoktu. Lanet üzüntünü alıp lanet kıçına sok, diye ona bağırmak istiyordum. Onun lanet üzüntüsü dört acı dolu yılımı geri getirmeyecekti.
"Bu nasıl olabilir," dedi Ashley. "Nasıl hayattasın? Ve hayattaysan neden ölmüş numarası yaptın? Aklını mı kaçırdın Tanrı aşkına?"
"Ben," diye mırıldandı tekrar, uzamış sakallarını kaşıyarak. "Ben üzgünüm tamam mı? Burada olmamalısınız."
"Ne?" diye bağırdım. Göğsünü yumruklamaya başladım. Matt geriye doğru sendelemişti ama dengesini tekrar kazandı. Durmaksızın göğsünü yumrukluyordum. Beni durdurmaya çalışmamıştı. "Seni lanet olası piç kurusu, burada olmamalısınız demek ha? Nerede olmalıyız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAD CHOICE
Подростковая литература“Evet, iddia gibi,” dedi Chris tekrar arsızca sırıtarak. Gülümsedim. Yapamayacağım hiçbir şey olamazdı. Chris eliyle karşıda ki masada oturan çocuğu gösterdi. “Onu iki hafta içinde kendine aşık edeceksin. Eğer kaybedersen benimle yatarsın.” Gösterdi...