Ben çok sık kaybediyorum bir şeyleri. Değer verdiğim insanların hediyelerini, notlarımı, kitaplarımı, bunlara benzer pek çok eşyamı da. İnsanlar kaybediyorum. Bazen kendimi kaybedip, sanki etrafımda çok insan varmış gibi dostumu da yitiriyorum.
Düşünüyorum, düşündükçe aklımı bir kuş gibi uçuruyorum. Arkasından kederle bakıyorum. Bazen açıyorum pencereyi; kaçıp giden aklıma, hayallerime, umutlarıma bakıyorum. Dalıp gidiyorum uçsuz bucaksız okyanuslara. Gökyüzünde, bulutlarda kaybediyorum bu kez kendimi. Her birinin ardında ümidi kesip, mutsuz olmaktan vazgeçtiğim hayallerim ve hatıralarım var. Elimdeyse ufacık bir çanta... Alabildiğine topluyorum hayatımı. Arkamı dönüp baktığımdaysa aynı manzara ile karşılaşıyorum. Aslında hiçbir şey alamamışım. Neden?
Neden telafisi yok kayıplarımızın? Kırılan bir kalbi tamir etmesi niçin bu denli güç? Hastalıklı ruhlarımız ne zaman bizi kurtaramayacak, sağlıklı düşünemeyecek kadar aciz oldu? Bu vahim hale gelene kadar nasıl fark edemedik yaşamın ciddiyetini?
Bu düşünceler içerisinde bir cankurtaran beklerken, yine bir şey kaybettiğimi anımsıyorum. Zaman! Hava ne çabuk da kararıyor son günlerde...
Çok da duyulmamış bir yazar, kitabında her insanın bir yıldızı olduğundan bahsediyor. Geçenlerde bir yıldız kestirdim gözüme, anlattım tüm sıkıntımı, kederimi... Bir başka gün, bambaşka sıkıntılarımı açtım yıldızıma. Sanki bana destek olmak için parıldıyordu yıldızım.
Pencerem açık uyumaya başladım. Dostumu kaybettikten sonra sırlarımı açtığım tek varlıktı yıldızım... Onu da kaybetmek istemiyordum. Günler sonra dilimde bir şarkı dolanıyordu. Bilinçsiz tekrar ediyordum. Bir an tek cümlesine odaklandım sözlerin: "Her yıldız bir gün söner..." Ya benim yıldızım da sönerse, ya kaybolursa?
Kendimi avutmak için çeşitli bahaneler uyduruyordum. Çünkü ne zaman bir şey için endişe etsem, korksam; elimden uçup gidiyordu. Yine de bahanelerim yüreğimi tatmin etmiyordu.
O gece yine penceremi açtım, yağmur yağıyordu. Burnuma ıslanmış toprağın kokusu geliyordu. Çocukluğumdan beri çok severdim yağmuru... Fakat o gece! O gece yağmur beni üzmek için mi yağıyordu? Neredeydi yıldızım, nasıl görecektim onu? Hayalinde kaybolduğum bulutlar bana ihanet etmişti. Yıldızımı çalmışlardı benden. Ne yapabilirdim şimdi, kime anlatacaktım derdimi? Kimse dinlemezdi beni, dinleyen de anlamazdı zaten.
Hayatta kime değer verdiysem, neyi çok sevdiysem, beni az da olsa mutlu eden ne varsa kaybettim. Düşünüyorum da; acaba en büyük kaybım hangisi? Belki de hain bulutların yok ettiği parlak yıldızım... Bu defa da bulutları dost bilecektim. Düşmanımı bile dost edinmeyi nihayet öğrenmiştim.