1. Bölüm

949 142 56
                                    

 © Tüm Hakları Saklıdır


Soğuk bir kış akşamı yaşanıyordu, Köln şehrinin uçsuz bucaksız sokaklarında. İnsanlar savaşın etkilerinden nasibini almış bir şekilde evlerinde sessiz ve korku dolu dakikalarını radyo başında gelişecek yeni haberleri beklemek ile geçiriyordu.

''Steven'' ve ailesi bu savaştan en çok yıpranan ve en çok hasar gören ailelerden bir kaçı arasında yer almaktaydı. Steven 1928 yılında Almanya'nın Köln şehrinde dünya ya gelmiş varlıklı bir ailenin tek çocuğuydu. Taki Alman hükümeti'nin 1. Dünya savaşının yaralarını geç sarmalarına ve savaşı Yahudiler yüzünden kaybettikleri düşüncesine kapıldıklarından dolayı, Yahudi kökenli bu ailenin tüm mal varlıklarını zarara uğratarak şirketlerinin iflasına sebebiyet verene kadar.

''Mark'' ailesinin reisi olan Fred çaresizce kaybettikleri tüm mallarının arkasından sadece baka kalmıştı. Şimdi ki yeni evlerinde, tabi ev demeye bin şahit ister, dış tabanları yıpranmış, duvarlarının boyası kalkmış, yıkık dökük harabe bir evde yaşıyorlardı artık. Evlerinde tüketecekleri çok az miktarda yiyecek kalmıştı, oğlu Steven ise daha 5 yaşında çok zeki bir çocuktu, doktorların bile hayran kaldığı bu yaştaki çocuk, zengin hayatından arta kalan oyuncak bir arabası ile harabe evin küçük salonun da oynamaktaydı. Fakat birden bire babası Fred içeri korku ve heyecan kaplı bedenini salıverdi. Steven babasının bu sert girişi ardından çok korkmuşa benziyordu, Fred evin salonunda bulunan kıytırık tahta bir masanın ayağı çatlak sandalyesine oturuverdi. Masanın üzerinde bulunan surahiyi alıp titreyen elleri ile dışı ince metalden yapılmış küçük bardağına su doldurdu.

O kadar korkmuş ve endişelenmiş bir vaziyetteydi ki içtiği suyu başka bir tabirle yutuyor gibiydi. Savaş kapıyı çalmak üzereydi, Fred dışarıda dinlediği bir radyodan duyduklarına inanamadı. Alman askerleri 400'e yakın Yahudi halkını zorla tutuklamış ve onlara eziyet etmeye başlamıştı, bu bir soykırım habercisi olabilirdi. Fred kendinden çok, daha 5 yaşında olan küçük çocuğu için endişe duymaya başladı, onun bir annesi dahi yoktu. Kökeni İngiliz olan Annesi mal varlığını kaybetmesinin ardından Fred'i terk etmişti, bu durum Fred'i epeyce bir üzmüş ve yıpratmıştı. Tek bir derdi de o değildi ki, birçok derdi vardı, Fred'in tek başına büyüteceği bir çocuk, para kazanmak için bir iş, arkasından da gerçekleşmesi an meselesi olan bir savaş kapıya dayanmıştı. Bu gibi durumlar Fred'i çok derinden etkilemeye başladı, birden bir ağlama sesi duydu, tereddütlü adımlar ile yaklaştı pencere kenarına, dışarıya baktığında karla kaplanmış yollardan başka bir şey göremedi.

Hava epeyce soğumaya başladı, Steven'ın üşüdüğünü fark etti.

*Steven oğlum gel buraya, üzerine daha sıcak tutacak bir şeyler giydirelim, dedi Fred.

Steven oturduğu yerden doğrularak babasının yanına geldi, birlikte kaldıkları yatak odasına doğru yöneldiler. Fred bir zamanlar içi elbise dolu olan kenarları çatlamış gün geçtikçe rutubetten çürümüş ve üst kenarlığı yeşillenmiş dolabını açtı, içerisinde askıda asılı olan bir ceket ve soğuktan korunmak amacıyla üzerilerine giymeleri için iki adet pardesü vardı. Fred oğlunu kendine ait pardesü'nün içerisine sarıp sarmaladı. Sonrasında yatağını üzerine oturtmasıyla Steven'ın kafasını göğsüne yaslaması bir oldu, adeta yetim başı okşarmış gibi okşamaya başladı oğlunu.

İHANET SARMAŞIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin