BÖLÜM 2: İSTEMDIŞI

85 15 3
                                    


"Doğum günü kızı bu dansı bana lütfeder mi acaba?"
Bana uzanan elin sahibine baktım. Sesin kime ait olduğunu kestirememiştim.
"Hadi ama güzellik. Beni kırma, lütfen."
Gözlerinin içi gülüyordu Gökhan'ın. Onu kıramayacağımı biliyordu. Biraz ısrar etse geri çeviremeyecektim. Ama pek keyfim olmadığını fark etmiş olmalı ki ısrar etmedi.
Gökhan yanımdan uzaklaşırken Kadir'in sesi kulaklarımda yankılandı.
"Bugün gelmemiş de olabilirdim. Gidişime üzülmek yerine gelişime sevin. Asma şimdi yüzünü. Git ve eğlen. Anlaştık mı prenses?"
Tekrar tekrar aynı cümleler kulağımda çınladı. Nihayetinde yüzüme küçük bir gülümseme yerleştirip yerimden kalktım. Gökhan'ın yanına gittim. Yalnız değildi. Emre Sümeyye'yi yerinden kaldırmak için uğraşıyordu. Dans etmek istemeyen tek ben değildim. Sümeyye'nin de tadı kaçmıştı. Ne olduğu hakkındaysa hiçbir fikrim yoktu.
"Ne oldu?" demek istercesine Süm'e göz kırptım. Omuz silkti. Ağzından laf çıkmayacağını anladığımda Emre'ye kısa bir bakış attım. Ne demek istediğimi anlamıştı.
"Ne olduğunu ben de bilmiyorum" demeye çalışıyordu iki yana açtığı kollarıyla.
"Şimdilik kendi haline bırak." diye mırıldandım. Kısa süreliğine üstüne gitmemek iyi olacaktı. İçine kapanık, asık suratlı tiplerden değildi Süm. Şen şakrak halinden çok uzaklaşmış olamazdı. Sakinlik iyi gelirdi.
Gökhan'ın bana kırılmadığını biliyordum ama yine de gönlünü almak istemiştim.
"Bayım, bu genç bayana dans ederken eşlik eder misiniz?"
Gökhan'la çalıştığım dershanede tanışmıştık. Sınavlarda gözetmenlik yapıyorduk.
Kolay kolay erkeklerle samimi olan bir tip değildim ama Gökhan zamanla en yakın arkadaşlarımdan olmuştu. En yakın arkadaşlarımdan biriyken aynı zamanda kimseye anlatmadıklarımı anlattığım kilitli sandığımdı. Saat kaç olursa olsun onu arayıp ağlayarak saatlerce konuştuğum olmuştu. Başlarda bu tek taraflı olsa da gün geçtikçe onun da bana her şeyini anlatır olduğunu anlamıştım. Yeri bende başkaydı. Benim yerimin de onda özel olduğunu bilmek aramızdaki ilişkiyi dostane kılıyordu.
Dans eden diğer çiftlerin yanına geldiğimizde şarkı henüz ilk nakaratındaydı. Ellerimi Gökhan'ın boynuna dolarken Gökhan da ellerini belimde sabitledi.
"Neden yüzün düştü senin bakalım? Gülmek için kendini zorladığını anlamadığımı sanma."
"Kadir. Bu sabah buradaydı. Görüştük ama İngiltere'ye dönmek için yalnızca birkaç saati olduğundan buraya gelemedi bile."
Gökhan'ın kaşları çatılırken "Hiçbir şeyden memnun olmamak zor olmuyor mu güzellik? Kısa sürse de görüştünüz, değil mi? Hem senin üzülmene sebep olduğunu bilse eminim Kadir de çok üzülür." dedi. Haklıydı, ben de bu yüzden eğlenmeye çalışıyordum.
"Peki peki." derken içten bir gülümsemeyle Gökhan'a mutlu olduğumun sinyallerini veren bir bakış atmıştım.
"Ha şöyle! Parti sen gülünce başlasın."
Bir anda Gökhan'ın maviş gözleri siyaha dönüşüvermişti. Gülüşü başka birine aitti sanki. Bakışları onun değildi. Kimdi karşımdaki? Kimdi bu yabancı?
Gülüşü öyle güzeldi ki hiçbir şey düşünemez olmuştum. Boynuna sarılı ellerim çözülmüş, göğsüne kaymıştı. Gökhan değildi bu. Emindim. Düşünmek istemedim. Yalnızca dansıma eşlik eden simsiyah gözlerinin içine bakmayı tercih ettim. Gülüşünün kalbimi titrettiğini hissettiğim an aynı zamanda bulaşıcı olduğunu da farketmiştim. Aynı onun gibi gülüyordum sanki.
Dudakları aralandı, bir şeyler söyler gibi oldu. Ancak hiçbir şey duyamamıştım. Tekrarladı. Yine duyamadım. Tekrar, tekrar ve tekrar. Tuhaf giden bir şeyler vardı.
O an film şeridi akmaya başladı gözümde. Arkadaşının anlattıklarına gülen bir çift siyahi göz. Tabi ya!
Aklımı kaçırdığımı sanmaya başlamıştım. İstemdışı hayal kurmak da neyin nesiydi?
"İlkay, oturalım mı artık?"
Bir anda her şey silindi. Ne o tatlı gülüş kaldı ne de kömür karası bakışlar. Gökhan bir şeyler söylüyordu.
"Hı?"
"Artık otursak mı diyorum."
"Ben bir lavaboya gitsem iyi olur."
Cevap vermesini beklemeden tuvalate yöneldim. Yüzümü yıkadım ve öylece biraz bekledim. O sırada içeri giren Sümeyye'nin sesiyle irkildim.
"Gökhan senin de mi moralini bozdu İlkay, ne oldu? Yüzün düştü birden?"
"Senin de derken? Senin canını sıkan Gökhan mıydı?"
"Kendi çapkınlığı yetmiyormuş gibi bir de Emre'nin kulağına bir şeyler fısıldayıp bir kızı işaret ettiğini gördüm. Emre'nin de hoşuna gitmiş olacak ki gülmeye başladı. Orada yokmuşum gibi zamparalık yapmaları çok--"
"Yahu tamam bir nefes al. Her zamanki Gökhan bu. Emre seni seviyor bunu biliyorsun değil mi? Gökhan'a aldırış etmez o. Bu yüzden küsüp kenara çekileceğine sevgiline sahip çıkıp dans etmek daha akıllıca olurdu hanımefendi."
Sümeyye garip bir kızdı. Zekasına hayran olduğum en yakın arkadaşım bir anda ilgiye boğulmak isteyen şımarık bir kız çocuğuna dönüşüyordu. Ruh halini dengelemekte oldukça zorlanıyor muydu bilmiyordum ama Emre'nin işinin oldukça zor olduğundan emindim.
Kutlama, pastanın kesilip hediyelerin açılmasıyla devam etmişti. Eve çok geç kalmamam gerektiğinden kimseyi geç saate kadar burada tutma gibi bir derdim yoktu. Hava henüz yeni kararmaya başlamışken dağıldık. Hava iyice soğumaya başlamıştı. Herkesle vedalaştıktan sonra yalnız kaldığıma sevindim. Uzun süreli kalabalık ortamların pek bana göre olmadığını itiraf ettim bir kez daha kendime.
Otobüsten iki durak erken indim. Bu soğukta akıllıca bir fikir olmadığının farkındaydım. Ancak yalnız kalabildiğim son dakikalardı. Evde odama çekilsem dahi kendimi tamamen yalnız hissedemeyeceğim gerçeği vardı.
Hediyelerle dolu olduğundan oldukça ağırlaşmış çantamı sırtıma geçirdim. Ellerimi ceplerimin en derinine yerleştirdim. Adımlarımı küçültebildiğim kadar küçülttüm. Yağmur çiseliyordu. Yağmuru çok severdim, bilhassa yağmurda yürümeyi. Ama bu kasvetli hava yürümek için pek doğru bir zaman olmadığını fısıldıyordu kulağıma.
Günü gözden geçirdim. Küçük ayrıntıları saymazsak oldukça eğlenceli geçmişti. Önemli olduğumu hissettirmişlerdi.
Eve geldiğimde uzunca bir süre ısınamadım. İçim titriyordu sanki. Bu halimi göz ardı edip inatla hediyelerimi görmek isteyen anneme hediyelerimi göstermek için salona geçtim. Başladım sıralamaya. "Bu Kübra'nın hediyesi, şu Süm'le Emre'nin, onlar dershanedeki kızların, ..."
Artık isim saymayı bırakıp hediyeleri göstermekle yetindim. Annemin de isimlere çok takıldığını sanmıyordum zaten.
Kendimi yatağa attığımda anladım yorulduğumu. Bir de yediğim soğuğun etkisi hala üstümdeydi. Pijamalarımı giyip hemen yatağa girdim. Saat daha erkendi ama uykucu kimliğim yine baş gösterdiğinden evdekilere iyi geceler dileyip uykuya daldım.

ALACAKLIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin