O başını benim dizime koyduğun zaman, o saçlarının içinde parmaklarımın her dokusunun senin saçında olduğunu hissetmem... Bunlar rüyaydı. Ya gerçek olsaydı? Ya senin yanında olsaydım? Ya bunları senin yanında yaşasaydım? Biliyor musun? İstemezdim, yanımda olmanı. Dayanamazdım biliyor musun? Seninde bunları benimle birlikte yaşamana dayanamazdım. Şu an hiçbir mesafe umrumda değil. Aynı gökyüzüne bakıyorken ben neyin mesafesinden bahsedebilirim ki? Çocukluğuma dönmek istiyorum bazen. Herşeyin oyuncağının kaybolması ve oyuncağının bulunmasından oluştuğunu sanan küçücük bir çocuğa. Ama diyorum. Ben o zaman da kırgındım herkese. Kızgındım da. Babamı göremezdim. Annem hiçbir şeyi belli etmemeye çalıştırdı. Ama belli olurdu. Arkamdan hançerleyecek olan ikizimin de o zaman böyle yapacağını tahmin edemezdim. Hangi çocuk düşünebilirdi ki? O benim oyun arkadaşımdı. İnsanın oyun arkadaşı canını yakar mıydı?
(Biraz da olaya Alara'nın gözünden bakalım.)
Abimin yanına gitmek istiyorum. Bak hayat? Yine oyun arkadaşıma muhtaç kaldım. Ne kadar sevmesem de ne kadar nefret etsem de şu an sadece abimin yanımda olmasını istiyorum.
"Beni abimin yanına götür. "
"Sen kendinde değilsin."
"Beni yargılayamazsın. Benim dediğimi yap ya da ben giderim. "
"Tamam, bin arabaya. "
Arabaya binip bir süre ilerledik. Ani bir hareketle "Eve götürür müsün? Eşyaları toparlayıp İstanbul'a gitmek istiyorum." demem bir olmuştu. Onun bu kadar tepkisiz davranması garip gelmişti. "U" dönüşü yapıp eve doğru gitmeye başladık. Bir süre yolculuk yaptıktan sonra eve geldik. Ve hemen kaldığım odaya gidip gözlerimden yaşlar döküle döküle eşyalarımı topladım. Anılarımı bu eve kitlemek istiyorum. Yoruldum. Her sabah bugün de neyi öğreneceğim demekten. Bugün de iyiliği beklemekten yoruldum. Aklıma yine birşeyler geldiği için kapıyı vurup Berkan'ın yanına gittim.
"Bir kere Baran'ı görmek istiyorum. İstanbul'a gidelim. Nolursun bir kere görmek istiyorum."
"Ben neden onu kilitledim oraya? Seni görmemesi için. Olmaz Alara."
"O zaman ben kendim bulurum."
"Bunun akıl kârı olmadığını anla."
Tabiki de vazgeçmeyecektim. Tabiki de planlarım vardı. Ilk olarak bir İstanbul'a adım atmalıydım. Sonra kesinlikle peşini bırakmayacaktım. Ses çıkartmadan usulca odaya gidip son kez odayı kontrol edip elimdeki bavulla salona gittim. Hala konuşmak gibi bir amacım yoktu. Elimi belime koyup diğer elimi de bavulun üzerine koydum. Kendimden emin bir tavırla bakıyordum. Baran ay pardon Berkan ilk olarak söze atılmıştı.
"Boşuna hazırlanma. Gitmiyoruz."
"Sen gelme. Ben giderim o zaman."
"Fazla abartıyorsun."
"Ben birşey demiyorum. Sadece İstanbul'a gitmek istiyorum."
"Fazla zorlama. Gitmiyoruz."
"Ben gidiyorum. "
Birşey demeden kapıyı vurup dışarı çıkmıştım. Ama küçük bir sorunum vardı. Bende para yoktu. Yolda dümdüz yürümeye başladım. Arkamdan Berkan'ın geldiğini hissedebiliyordum. Son hareketiyle kolumdan tutup kendine doğru çekti.
"Ne yapıyorsun Berkan?"
"Gitme. Bekle beni. Bende geliyorum."
"Ben sana teklifimi yaptığımda gelmeyeceğini söylemiştin."
Sanki hiç tınlamıyor gibiydi. Artık her kelimesinde daha da yıkılmaya başlıyordum. Ama anne sevgisi görmeyen biri yıkılsa ne yazardı? Ben babamın kızıyım. Ben güçlü kalacağım. Ben pes etmem. Pes eden biri aşkı haketmez ki. Ben aşkı hak etmeliyim. Biraz bekledikten sonra elinde bir tane bavulla bana doğru geliyordu. Ağzından birkaç kelime dökülmüştü. Ve sadece evin ve arabanın anahtarını teslim etmemizi söylüyordu. Yol boyunca pek birşey konuşmadan anahtarları teslim edip en yakın saatteki uçağa bileti aldık. Ve yaklaşık yarım saat bekledikten sonra uçağa yerleşip uçağın kalkmasını bekledik. Gerçekten çok uykum vardı. Aklımda onlarca soru işaretleri ile uyuyakalmıştım. Uçağın türbülansa girmesi ile uykumun içine edilmesi bir olmuştu. Yerimden sıçrayarak kalkmıştım. Refleks o ki birden Berkan'a sarılıp göğsüne başımı yaslamıştım.
"Sen bana her zaman böyle sarılacaksan ben uçakta da yaşamaya razıyım. "
"Susar mısın?"
Utanmıştım, evet. İnkar da etmiyor, ilk zamanlarda sevmiştim. Fakat son o yaşananlar affedilecek gibi şeyler değildi. Sevsem mi sevmesem mi bilemedim denir ya. O şekildeyim şu an. Kendi öz kardeşinin canını yakan bana neler yapmaz ki?
"Sen dalıp gittin. Bak çıktık türbülanstan."
"Tamam neyse. Telefonunu verir misin? Oyun oynasam?"
"Uçakta yasak değil mi?"
"Ver işte. Çok sıkıldım. "
Pek ısrar etmeden telefonunu verdi. Oyunları o kadar iyi seçmişti ki. Yani bir ara dalıp harbi kendimi oyun oynarken buldum. Tabi ki de telefonu oyun oynamak için almamıştım. Mesela Baran nerede saklanıyordu? Whatsapp ve galeri bölümünde ipucu olmalıydı. Değil mi? Bende öyle düşündüğüm için Berkan uyuduğu zaman telefonunun parlaklığını kısıp araştırmaya başladım. Iphone'nin en sevdiğim tarafı da ekran görünemeyecek kadar parlaklık kısılmasıydı. Öyle ince detayla arıyordum ki. Okul zamanında kitabı böyle arasaydım kesin iyi bir yeri tuttururdum. Bu biraz anne sözü gibi ama öyle yani. Mal mal pozların içinden sonunda bir adres kağıdı bulmuştum. İstanbul'u tarif ediyordu. Çantamdan reklam amaçlı verilen kağıdı ve kalemi çıkartıp not aldım. Ve aramaya devam ettim. Birkaç demir parmaklık ardında Berkan'a benzeyen bir fotoğraf vardı. Bu ikizi Baran olması lazımdı. Bunları gereksiz bulup Whatsapp logosuna tıklayıp arama işlemine devam ettim. "Kanka" yazan biri olduğuna göre herşeyini konuşuyor olmalıydı. Teker teker okumaya başladım. Ve birkaç Baran hakkında konuşmaya gözüm takıldı.
Gerçekten ilham falan gelmiyor. Lütfen kusura bakmayın. Yeni kararlar aldım. Artık okuma sınırı olmayacak. Fazla uzun zaman sonra değil daha yakın aralıklarla paylaşacağım. Tahminime göre 50. Bölüm civarında final olacak. Sonuna kadar kurguladım. Şu an yazıya döküyorum. Hergün 1'er tane bölüm yazmaya çalışıyorum. Bazı olaylardan dolayı yazamadım. Ama şimdi son hız yazmaya devam ediyorum. Beklenmedik şeyler olabilir hikayemin kurgusunda. Belki bir ekşın :D falan yani. Spoiler vermek gibi olmasın da. Neyse size iyi okumalar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRRIMA AŞIK OLUR MUSUN? #Wattys2016
Dla nastolatkówGünden güne kayboluyordu kız. Kendi acısında yanıp kavruluyordu. Kim isterdi ki böyle yaşamayı? Babasız, annesiz... Yoktu onun hayatında kimsesi. Eğer nefes almak yaşamaksa, evet yaşıyordu o da. Eğer bu yaşamak sayılıyorsa. Bu kadar mutlu gezenlere...