''Biraz daha kalabilirsin Eveline. Biliyorsun bura senin evin.'' dedi Malandra. Bir türlü kızını kaybetmiş olduğunu kabul edemiyordu. Kızının arkasından iş çevirmek zorunda kalmıştı.
''Diğer krallıkta daha rahat olacağım merak etme.'' dedi Eveline imayla. Aerion ne olup bittiğine anlam veremiyordu. Prenses hemen gitmek istemişti üzgün gibiydi. Ona ne olduğunu sormuştu ama prenses geçiştirmişti.
''Abla lütfen tekrar gel. Ya da ben geleyim. Seni çok özlüyorum.'' dedi genç prenses Alease.
''Sen gelebilirsin. Rahat edersin. Orası gerçekten çok güzel.'' dedi prenses Eveline. Sonra halası Leona'ya sarıldı sıkıca. Leona Eveline'a acıyarak baktı. Bu kız hayatında gördüğü en şanssız kızdı. Sözde prensesti fakat bir sefilden daha beterdi hayatı.
''Merak etme Evi. Gözüm üstünde olacak. Sakın korkma.'' diye fısıldadı kulağına halası. Ve prensesin omzuna güven vermek istermişçesine hafifçe vurdu. Sıra krala gelmişti ve prensesin babasıyla vedalaşmaya hiç niyeti yoktu. Ona artık değer vermiyordu. En kısa zamanda bu oyunu bitirecekti hatta. O krallıkta Aerion'un yanında yaşayacaktı. Gerçekten karısı olacaktı. Tam kralın yanından geçecekken kral prensesi sert bir şekilde kolundan tuttu.
''Eveline bir dakika dinle.'' dedi kral kaşlarını çatarak.
''Ne dinleyeceğim? Nasıl planladığınızı mı? Sağol, kalsın.'' dedi alayla gülümseyerek.
''Hayır. Sadece orada dikkatli ol. Sana yine yazacağım.''
''Artık yazmana gerek yok baba. Oyun bitti. Hoşçakal.'' dedi prenses. Ardından kendisi için hazırlanan at arabasına bitti ve kafile yola çıktı. Önde askerlerle giden Aerion hemen arkasında ise at arabasıyla gelen prenses vardı. Prensesin arabasının arkasında bir kaç tane asker daha atla geliyordu. Bunlardan biri ise Jasper'dı. Şovalye kılığında olası saldırılara karşı at arabasına en yakın olan yerde duruyordu. Sırtında ok çuvalı vardı. Yayını omzuna takmıştı. Belinde ise kılıcı vardı. Alt bacaklarının arka tarafında silahsız kalma ihtimaline karşın hançerler gizlemişti. Belinin arkasında ise iki bıçak bulunuyordu. Ve göğsünde saklı küçük bir kaç jilet parçası bulunduruyordu. Saldırı anında hedefi uzakta ise kaçmaması için ilk önce onu okla bir kaç defa vururdu.
Sonra işini kolaylaştırmak için jilet parçalarını atarak hedefinin gözlerini kör ederdi. Avı savunmasız hale gelince de hançerle yada kılıçla onu öldürürdü. Saatler saatleri kovalarken sonunda kale gözükmüştü ve artık Smirnowların sınırlarından çıkmışlardı. Kalenin zorlu ve açılmak bilmeyen kapısını geçtikten sonra ana bahçeye geldiler inmek üzere. Eveline yardımcısının yardımıyla at arabasından inerken buraya geldiği ilk günü hatırladı. Herkes ona gülümseyerek bakıyordu şimdi olduğu gibi. Ama bazısı gerçek bazısı ise kin dolu ve öldürücü. Karşısında Mary, Kral Gerrard, David, sarışın adam ve biri daha çarptı gözüne prensesin. Bu yabancı biriydi. Daha önce onu bu krallıkta hiç görmemişti.
Siyahlar içindeki kadın pür dikkat Eveline'ı süzüyordu. Öyle soğuk bakıyordu ki bakışları insanın içine işliyordu. Jasper ise kimin kim olduğunu çözmeye çalışıyordu. Kralı tanımıştı ama bu siyahlar içindeki soğuk kadını bir türlü çıkartamıyordu. Kadının çenesi kasıldı ve hiçte içten olmayan bir biçimde gülümsedi Eveline'a.
''Hoş geldiniz!'' dedi Mary sevinçle. Eveline Mary'le hiçte iyi ayrılmamıştı. Araları soğuktu ve Mary bunları unutmuş gibi duruyordu. Yada öyle yapıyordu. Eveline ve Aerion sıra sıra hepsine sarılırken sıra siyahlar içindeki kadına gelmişti. Simsiyah giyinmişti. Yüzünde hiç renk yoktu. Soluk tenli ve gözlerinin altı sanki epeydir uyumamış gibi çökük duruyordu. Mary prensesin yanına gelerek;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Büyük Fedakarlık
HistoryczneSavaşla büyüyen çocukların yaralı yürekleri vardır. Yitirirler çünkü evlerini, annelerini, ilk aşklarını, koşup oynadığı toprakları... Geriye bir tek acı hatıralar kalan çocukluğunu bırakmak demektir bu. Smirnow Krallığı'nın prensesiyse sadece savaş...