Mabelle odanın içinde dolanmaya korkarak, yatağa oturmuştu. Bir anlığına o iğrenç kertenkeleyi unutmuştu ama şu anda yine aklına gelmişti.
Bradley nerede kalmıştı!? Hizmetliler gelip küveti çoktan almışlardı ama o hala gelmemişti. Odadan çıkalı kaç saat olmuştu bilmiyordu Mabelle fakat açlıktan ölmek üzereydi. Ayrıca bu odada kalmaktan çok sıkılmıştı. Neden dışarı çıkamıyordu sanki? Bradley yanında olduğu sürece, kimse Mabelle'a bir şey yapmazdı ki?
Düşüncelerini Bradley ile konuşmalıydı. Aksi takdirde Amerika'ya gittiklerinde, akıl sağlığı yerinde olmayan bir Mabelle ile karşılacaktı Bay Vincent. İnsan iki ay bu kamarada aklını kaçırırdı. Yapacak hiçbir şey yoktu!
Kapı tıklatılınca genç kız irkildi. Oturduğu yerden etrafa göz atarak kertenkeleye baktı fakat ortalarda görünmüyordu. Yavaşça yerinden kalkarak kapıya yanaştı.
"Kimsiniz?"
"Bradley."
Nihayet! Mabelle burada sıkıntıdan patlarken, o neredeydi acaba!?
"Nerelerdeydin!?"
Genç adam kaşlarını kaldırarak Mabelle'a baktı.
"Ne o, yoksa beni çok mu özledin?"
"Hiçte bile! Sadece ben burada sıkıntıdan patlarken, senin dışarıda olmanı haksızlık olarak görüyorum."
Mabelle kollarını kavuşturarak yatağa oturunca, Bradley ellerini cebine sokarak kapının kirişine yaslandı.
"Ben ortada bir haksızlık göremiyorum. Kaçırılmak istenen kişi sensin Bayan Wyatt, ben değil."
Genç kız yüzünü buruşturmuştu.
"Bana 'Bayan Wyatt' demeyi keser misin lütfen. Adım Mabelle."
Bradley omuz silkti ve genç kızı göz hapsine almaya devam etti. Üzerindeki ince içlik hala duruyordu ve saçları artık tamamen kurumuş, omuzlarında altın sarısı bukleler halini almıştı. Uzun kirpiklerinin altından, Bradley'e mavi bakışlar atıyordu. Kendisini bir an böyle etkilerken, diğer bir an nasıl sinirlendirmeyi başarıyordu bilmiyordu Bradley.
"Neden sana öyle seslenmem, seni rahatsız ediyor?"
Mabelle ne cevap vereceğini bilemeyerek Bradley'in gözlerine baktı. İsmini onun dudaklarından duymak istediğini söyleyemezdi ya. Hatta bunu daha kendine bile itiraf edememişken! Acaba nasıl olurdu? O etkileyici erkek sesi adını söylese..
"Mabelle?"
İşte söylemişti. Belki genç kızın hayallerindeki gibi değilde, soru yüklü bir seslenişti ama genç kız bu durumdan oldukça memnundu. Gülümseyerek ayağa kalktı ve sandalyeye asılı duran battaniyeyi aldı.
"Beni korkutmaya başlıyorsun. Bu kadar sessiz durmak sana göre değil."
Mabelle gülümsemeye devam ederken, omzunun üzerinden ona cevap verdi.
"Acaba yemek yiyecek miyiz? Çok acıktım da."
Aslında Bradley'e sinirli olması gerekiyordu. Genç kızı kaç sefer öpecekmiş gibi kandırmış, onu utandırmıştı. Üstelik yaptığı bir sürü odunluklar da vardı. Ama nedense Mabelle şu anda ona kızamıyordu. Sanki adını söylemiş olması, bütün buzları eritmişti.
Ama neden!? Neden böyle yumuşamıştı ona karşı? Belki de bu kamarada tek başına kalmaktan, etrafındaki tek insanla iyi geçinmek istemişti. İçinden kendine omuz silkerek yatağı toparlamaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güzel'im (Tamamlandı)
Historická literatura#1 - Tarihi Kurgu #1 - Romantic Mabelle, çocukluğunda babasından dinlediği macera dolu hikayelerin gerçek olmasını istemişti her zaman. O heyecanları yaşamak, o savaşlara girmek istemişti. Cesur ve dik başlıydı. Karşısına çıkabilecek tüm sorunların...