Tam 15 dakika boyunca kapıda bekledik. En son küçük bir kızken kardeşim olsun diye bu kadar dua etmiştim. O zaman başarılı olmuştu belki bu sefer de işe yarar diye düşünüyordum.
Zil çaldı ve kapı sertçe açıldı.
"Benimle gelin bakalım." dedi saygıdeğer hocamız. Şu an bu durumda olduğumuza inanamıyordum. Ciddi bir fırça yiyecektik. Kızlarda boş boş bakıyordu.
Öğretmenler odasına kadar arkasından yürüdük. Koşuşan öğrencilerin arasından ağır ama güçlü adımlarla ilerliyorduk.
Tam kapıya gelmiştik ki..
"Sizin üçünüzüde böyle sorumsuzluklar yapacak son kişi olarak görüyordum." dedi aynı anda üçümüze birden bakabilme yeteneğini kullanarak. Siyah kemik gözlükleri biraz kaymıştı. Topaklanan rimel ve tam olarak yedirilmemiş fondoten üzerinde, koyu kahve gözleri korkunç bir şekilde parlıyordu.
Eh, bu başarılı 'betimleme' yeteneğim de edebiyat dersinde uyumak yerine dinlememden kaynaklanıyor olsa gerek.
"Sizin gibi parlak öğrencilerimizin bir günlük geç kalma yüzünden başının yanmasını istemem kızlar."
Başımızı mahçup mahçup öne eğmiş duruyorduk. Arada söylediklerine cevap olarak da sallıyorduk.
"Bundan sonraki iki dersiniz beden değil mi?" İşte sınıf rehber öğretmenimize yakalanınca böyle oluyor.
Hep bir ağızdan "evet" dedik. Ne söyleyeceğini merak ediyordum.
"Atölyedeki eşyaları yan binaya taşıyacak biriki öğrenci arıyorduk. Ben daha farklı kişiler düşünmüştüm ama ayak işlerini okul başarısına göre yaptırmak yanlış değil mi? Bu sefer de siz yapacaksınız."
Kızlarla birbirimize baktık. Tozlu raflardan, tarihe karışmış fırçalardan tutun da kapı deliğinden canavar gözükebilecek kadar korkunç bir yere gidecektik. Biz.!?!?!
"Böylelikle davranış notunuz düşmesin." dedi ve yanağımı sevip omzuma vurdu. Evet aynen böyle yaptı. Neden ben?
"Nasıl isterseniz hocam." dedikten sonra düz sıra halinde yanından ayrıldık.
"Ben girmem oraya orada öcü var." dedi Hazal. Biraz güldükten sonra, ağlanacak halimize gülüyorduk gerçekten.
"Biz varız yanında Hazal. Bu kadar kalabalıkta seni yemez o öcü."
"Anlamıyorsunuz. Bende biliyorum öcü diye bir şey yok ama küçükken korkuturlardı oradan."
Elimle sırtını sıvazladım. Yanında olduğumuzu hissetmesi gerekiyordu.
Binanın ikinci katına çıktık. Kuytuda kalan eski tahta kapının önüne gelince bize verilen paslanmış anahtarı kilide soktuk ve biraz uğraştan sonra kapı açıldı.
Gıcır gıcır sesler geliyordu. Oda tam güneşe baktığı için ışık fazları odayı aydınlatıyordu. Ne zamandır girilmemiş olmasından kaynaklanan toz bulutlarıyla çok hoş bir yerdi burası. Tam Tumblr'a resim atmalık.
"Şimdi işleri bölüşeceğiz. Nil sen şu kütüphaneyi boşalt sonra da silersin, Hazal sen de karşıdaki şeyi. Bende ortalıktaki pislikleri halledeyim. En son beraber siler süpürürüz."
Yağmur moda girdi yine. Plan programı yaptı.
Ardından bir koşuşturma başladı. Elime beş altı kitap alıp, önce merdivenleri iniyordum sonra da diğer binadaki kütüphaneye taşıyordum. Böylelikle eski atölyeyi yeniden yaratıyor. Yenisini de oluşturmuş oluyorduk. Bu okula yaptığımız yardımlardan dolayı adımızı sabah kürsüde okumaları falan gerekiyordu ama neyse..
Aynı şeyi üç dört kez yapmama rağmen hala bir yığın kitap doluydu. Ve ne yazıkki kızlarda aynı şekildeydi.
Etraftaki insanlarda saçma sapan şeylerle uğraştığımızı sanıyorlardı. Çünkü hepsi çok normaller ya..
Biraz dinlenmek için kitaplardan birini yere koyup üstüne oturdum. Belim çok feci ağrıyordu. Açılmış olabilir miydi acaba? Umarım gece altıma yapmam.
Daha fazla vakit kaybetmemeliyim diye düşündüm. Birkaç kitap alıp koşturmaya başladım. Okul koridorlarında telaşla koşturmayı seviyordum. Özgür hissetiriyordu.
Tam kapının köşesini dönecekken sert birine çarpıp geriye doğru uçtum. Tam o sırada zil çaldı ve son bir dersimiz kalmıştı. Yerdeki kitapları alıp hemen ayağa kalktım.
"Çok pardon." dedim ve yoluma devam ettim.
Zar zor topladığım kitapları yeni binadaki yerine koyduktan sonra aynı yolu geri döndüm. Mekik dokumak dedikleri şeyi yaşıyordum.
Bir anda yanımda belirip elini omzuma attı Hazal.
"O çocuğu tanıyor musun?"
"Hayır,neden?" dedim. Çarptığım kişiden bahsediyordu galiba.
"Arkandan baya bir süre baktı da.. Ondan dedim."
"Tanımıyorum. Öküz falan diyordur heralde içinden."
Hazal'da bana bakıp gülüyordu.
"Ne oldu? Niye gülüyorsun?"
"Çok temiz kalplisin tatlım ona gülüyorum."
Hazal'a asi bir bakış attıktan sonra yürümeye devam ettim. Bir erkekle geçirilen her an da bu tarz şeyler düşünülmesi fazlasıyla itici geliyor bana.
Evet çarpıştık. Ama bu bir dizi, bir film değil. Eğilip kalemleri de toplarken ellerimiz de değmedi sonuçta. Karşı cinse verilen bu önem ergenliğin ayıp şeylerle birleşmesinden fışkırıyor. Kendimi herkesten farklı, soğuk ve aptal hissetiriyor.
Tozlu kitap raflarının arasında enerjimin son demlerini de tükettim. Beden dersini temizlik yaparak geçirmiştik ama bir sonraki matematik dersini bir güzel dinlemek zorundaydık. En önde oturduğum için parmak kaldırmama gibi bir lüksüm de yoktu.
Günün tüm dersleri bittikten sonra kızlarla vedalaştık ve koşarak servise bindim. Acilen eve gidip uyumam gerekiyordu.
Eve gelir gelmez çantamı yatağa fırlatmadım. Çünkü annem görünce kızıyor. "Kirli bunun altı kaç sefer koyma diyeceğim?" diyor. O yüzden çalışma masamın yanına bıraktım ve üstümü değiştirdim.
Yapmam gereken onca ödev vardı ama uyumak istiyordum. Üstelik şimdi uyursam akşam uyuyamayacaktım ve sabah uyanamayacaktım.
Kareköklerin kızı ben, en analitik kararı vermem gerektiği için televizyonun karşısında uzanmak yerine odama gidip test çözmeliyim diye düşündüm.
Masa lambasının ışığında kurduğum hayallerin arasında tüm ödevleri bitirebilirmiştim. Yarınki sınav için tekrar yapmam gerekiyordu ama hiç halim yoktu. Zaten bir haftadır yeteri kadar çalışmıştım. Yatağı açma zahmetinde bile bulunmadan attım kendimi.
Uyku.. Uyku.. Uyumak ve uyumak.. İşte sonsuz aşk bu!
Rüyalarım alacaklı gibi çalınan kapıyla bölünmüştü. Birileri kapıyı yumrukluyor ya da kırmaya çalışıyordu. Uykum henüz açılmamıştı ve alacaklı misafirlerin seslerinden korkmaya başlamıştım.
Üstümü başımı az da olsa düzeltip kapıya koştum.
Kimdi bu medeniyet kırıntısına muhtaç kişi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynı Gökyüzü
ChickLitBelki unuturuz onu tüm Kasım'dan kalma çiçekler gibi, arasına koyarız şarkı yazdığımız kırık hayaller saklı defterin. Belki de saklarız onu, kalbimizde bir delik açar gibi. Belki denize ulaşır içimizdeki nehirler bir gün. Yine yazı bekleriz. "Çünkü...