"Girebilir miyim?"diye sordu ablam kapının önünde. Dizlerime sardığım kollarımı daha çok sıktım.
"Yalnız kalmak istiyorum." Dedim zorla. Yatağın üstünde oturuyordum.
"Ağlıyor musun?" Diye sordu bu sefer. Hıçkırığımı tutmaya çalıştım. Ağlıyordum. Çok kötüydüm.
"İyiyim ben." Dedim ağlamaklı bir sesle. İçimden kendime sövdüm. Bana acımalarından nefret ediyordum.
"Göksu geliyor. Beni istemiyorsun belki onu istersin."
Sustum. Cevap vermedim. Göksu'yu da istemiyordum. Kimseyi istemiyordum ben!
Bir süre sonra kapıdan uzaklaşmıştı. Hıçkırığımı tutmayı bırakıp ağlamama devam ettim. Acıyordu. Buna engel olamıyordum. Ağlamamı durduramıyordum.
Ne kadar zaman geçti bilmiyordum. Kapımın tekrar tıklatılmasıyla hayata dönmüştüm sanki.
"Benim."
Göksu'nun sesini duydum.
"Girebilir miyim?"
Ayağa zorla kalkıp kapının kilidini çevirdim. Sonra tekrar yerime geçip aynı pozisyonumu aldım. Göksu kapıyı kapatıp yanıma geldi ve oturdu. Şaşkınca ve merakla bakıyordu bana. Büyük ihtimal halim berbattı. Gözlerim ağlamaktan şişmişti ve makyajım akmıştı.
"Ne oldu diye sormaya korkuyorum."
Ona acı dolu bir bakışla baktım.
"Çok kötü şeyler oldu." Dedim. "Göksu.. Her şey yalanmış." Dedim çaresizlikle.
Başımı göğüsüne koyup ağlamaya başladım. "Ondan nefret ediyorum." Dedim hıçkırıklarımın arasında. "Nefret ediyorum."
Saçlarımı okşadı. "Geçecek." Diye fısıldadı kulağıma. "Her şey geride kalacak söz veriyorum."
"Kalbim sıkışıyor Göksu." Dedim. "Dayanamıyorum."
Hayatımda galiba ilk defa böyle oluyordum. İlk defa böyle üzgündüm. İlk defa böyle ağlıyordum. İçim gidiyordu resmen. Her hücrem acıyordu.
"Sen güçlü birisin Ülker. Dayanabilirsin. Biliyorsun."
Güçlüydüm. Evet. Ama şu an dünyanın en güçsüz insanıydım belki de. Yapacak bir şeyim yoktu. Beni acınacak duruma düşürmüştü. En çok bu koymuştu işte. Acınacak duruma düşmek ne kadar kötü bir şeydi.
Kaç dakika veya saat ağladığımı bilmiyordum ama sonunda uykuya teslim olmuştum.
Sabah gözlerime vuran güneş ışığıyla uyandım. Göz kapaklarımı zar zor açabildim. Gözlerim ağrıyordu. Aslında her tarafım ağrıyordu.
Açılmak için esnedim ama bir faydası olmamıştı. Yatakta doğruldum. Etrafıma baktım. Göksu yoktu. Gitmiş miydi? Hiç sanmıyorum. Kesin vuradaydı ama odamda değildi.
"Günaydın."
Kapıya döndüm. Ablam yarı iyileşmiş yüzüyle bana bakıyordu. Hala kötüydü durumu.
"Göksu gitti mi?"
"Hayır." Deyip kapıyı tamamen açtı. "Çok çirkinsin."
Biliyorum. Kesin zombiye benziyordum.
"İyi misin bari? Nasıl hissediyorsun?"
"Kötü." Dedim direkt.
"Gel biraz yemek ye."
Aç değildim aslında. Ama bu oda beni boğmaya başlamıştı. Dışarı çıkmam gerekiyordu. Mesela salona geçebilirdim.
Ayağa zorla kalktım. Tabi anında başım dönmüştü. Bir yere tutunup dengemi sağladıktan sonra ağır adımlarla yürümeye başladım. Salona geçip önüme ilk çıkan koltuğa bıraktım kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Adı "MAVİ"Olsun..
Teen FictionÜlker,ablasının kumar borcu yüzünden bir işe girer. Bu iş sıradan,basit bir iş değildir. Hedefi birini tavlayıp mirastan onu mahrum etmektir. Ama bu iş sandığı kadar basit olmaz. Bir süre sonra ortalık iyice karışır ve gerçek oyun işte o zaman başla...