'Her durakta neden duruyor ki? Aa doğru ya otobüs bu' dedi kendi kendine. Çok yavaş gidip otobüsle birlikte her durakta durduğu için bazen diğer şoförler kornayla tepki veriyorlardı ikide bir dur kalk yapıyor diye. Ama ne yapsın ilk kez takip ediyordu. Bu acemilik normaldi. "İkinci kez olursa bu kadar karıştırmam trafiği merak etmeyin" dedi...
...
İkra "Dilek teyzem ben bu durakta iniyorum. Kendinize iyi bakın."
Dilek hanım " tamam kızım. Ben kendime iyi bakarım. Sende kendine iyi bak. Güzel bir kalbin var belli. Biraz kırılmış, yorulmuş ama olsun. Her zaman o güzel kalbinin sesini dinle. O sana hangi yola gitmen gerektiğini söyleyecektir."
İkra, teyzenin söylediklerini düşündü. Ne demek istediğini tamamen algıladı ve gülümsedi.
İkra"Teşekkürler. Sizinde altın gibi bir kalbiniz var." dedi ve duracak düğmesine bastı ve indi...
...
Evet evet inmişti. "Demek ki burada oturuyor" dedi yine kendi kendine. Hemen arabayı uygun bir yere park etti.Takibe yürüyerek devam edecekti. Adım atmakta zorlanıyordu. Eli ayağı titriyordu. Nefes alış verişi hızlanmıştı...
...
İkra köşedeki çiçekçiye girdi. Köşede duran küçük fesleğeni aldı. Evinde mutlaka ona bir yer bulurdu. 'Hiç olmadı yemek masasının üzerine koyarım' diye düşündü. Çiçekçiden çıkıp ikinci sağdan evinin olduğu sokağa girdi. Bu sokağa araç girişi yasaktı. Ki zaten araba geçecek kadar geniş değildi. Bu sayede o sokakta akşam saatlerinde ellerinde çekirdekleriyle dedikodu yapan kadınlar oturuyordu...
...
Mustafa, İkra köşeyi dönünce hızlandı. Köşe başına gelince kafasını uzatıp İkra'nın bakıp bakmadığını kontrol etti. İkra yürümeye devam ediyordu. Saklanarak Mustafa'da yürümeye başladı...
...
İkra 50 metre kadar yürüdü ve 5 katlı bir apartmana girdi. Asansörü kullandı ve evine girdi...
...
İkra apartmana girince Mustafa saklandığı yerden daha rahat bir duruma geçti. İkra'nın yürüdüğü sokaktaydı. Önünden geçtiği evlerin yanıbaşındaydı. Derin bir nefes çekti. İkra kokuyordu sanki bu sokak. Gözlerini kapadı ve derin bir nefes daha çekti. Gülümsedi. Yaptığı çılgınca bir şeydi belki ama artık biliyordu onun evini. Oturduğu apartmana baktı. 1.katın duvarında 15 tane saksıda çiçek vardı. Hafif eskitme havası katan tahta güneşlikler vardı. Ama her daire bu tahtaları farklı renklere boyamıştı. Ve bu eskitme ile renkler müthiş bir uyum içindeydi. 2.kata kadar ulaşan sarmaşıkta ayrı bir hava katıyordu bu uyuma. Masal gibi bu apartmanda bir prenses yaşıyordu...
...
İkra çantasını vestiyere astı. Elindeki fesleğeni yemek masasının üzerine koydu. Biraz inceledi, su verdi. Mutlu olmuştu. Birden masada tabak içindeki meyveleri fark etti. Üzüm, kiraz, incir, kayısı ve erik miydi o? Çokta önemli değildi diğeri çünkü sadece inciri yiyecekti. Eline 2 tanesini aldı ve dikkatini duvarındaki tablosu çekti. Tam bir Ankara aşığı olsa da İstanbul'u da severdi. Eminönü'ydü galiba. Tekne içine yapılmış bir kaç güzel ve şirin balık lokantası vardı. Işıkları cıvıl cıvıldı. Güneş kaybolmuştu. Havada kızıllıkta yoktu. Arkada duran iki camideki ışıklar 'birazdan akşam ezanı okunacak' mesajını veriyordu... Yürümeye devam etti. 2+1 evinin en çok sevdiği köşesine gelmişti. Küçük bir balkondu. Bir masa atmıştı. Üzerinde dizüstü bilgisayarı, saksıda gülleri, tabakta kruvasanları, beyaz bardağı ve farklı renklerde bir kaç zarf vardı. Sandalyesine oturdu. Balkon korkuluğundaki pembe renkli çiçeklerine baktı. Derin bir nefes aldı. Birden uyuması gerektiği aklına gelince odasının yolunu tuttu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TESADÜFÜN ADI ALZHEİMER
General FictionAkrep Dede ölmeli... Herkes unutur. Bazıları sevdiğini, bazıları da bir olayı. Bunu isteyerek yapar insan, bazen de istemesen bile unutursun. İpler elinde değildir. Bir uçurtma misali, kader seni nereye yönlendirse oraya gidersin, rüzgar seni savu...