8

73 7 3
                                    

Gelmişti, benim, evimin, önüne. Benim evimin.

"Senin ne işin var burada?" dedim. Hesap sorar gibiydim ama mutluluktan ölüyordum. "Gömleğin..." elinde kumaşı o an fark ettim. "Bizde kalmış."
"Getirmene gerek yoktu."

İyi ki getirdin. İyi ki getirdin.

"Yaran nasıl?" dedi omuz silkerek. "Neredeyse geçti, sizin gezegenin ilaç sanayisi baya gelişmiş." dedim.
İşaret parmağını dudaklarına götürüp, gülümseyerek "Şşş..." dedi.
"Tamam, tamam."

"Esin, yoksa bu şey mi?"
Canan'a döndüm. Şok olmuştu. Bu kadar iyisini beklemiyordu herhalde. Abarttığımı düşünüyordu kesin. "Evet." dedim gururlu bir şekilde. "Bu Atlas." Canan hevesle uzandı. "Merhaba, Canan ben." Nedensizce kıskandım. Canan kesinlikle benden daha güzel bir kızdı. Panikledim. Hiç sahip olmadığım birini kıskanmam mantıksızdı, biliyorum.
"Merhaba."
Canan çok etkilenmişe benziyordu. Biliyordum, bu ses onu da etkilemiş, delip geçmişti. "Neyse, ben gidiyorum."
"Hayır," dedim koluna yapışarak, "Hayır, yukarı çıkmaz mısın? Ben de seni misafir etmek istiyorum."
"Gerek yok... Aslında hiç vaktim de yok."
"Lütfen." resmen yalvarıyordum. "Ben sizde kaldım ama."
"Bayılmıştın, taşımak zorunda kaldım hatırlarsan." Evet bu pek misafir etmeye benzemiyordu ama olsun, "Her neyse, çıkıyoruz değil mi?"

*****

"Ben çayı koyayım."

"Bekle Canan," dedim ve sonra Atlas'a döndüm. "Daha önce hiç çay içtin mi?"

Bizim gibi beslenip beslenmediğini bilmiyordum. Ben oradayken ziyaret eden adam, İnsan yemekten bahsetmişti. Bunu hatırlamak bile beni yay gibi germeye yetmişti.
"Hayır, ama ne olduğunu biliyorum."
"Tamam o zaman, hemen dönerim." dedi ve Canan mutfağa girdi. Uzun bir süre birbirimize baktık. Gözlerinin içine haftalarca bakabilirdim. Bağımlılık yapıyor gibiydi. Onun da bir problemi yok gibi gözüküyordu.
"Neden geldin?"
"Gömleği vermek iç..."
"Hayır, gerçek nedenini soruyorum."
"Nedeni bu."
"Değil." Biraz bekledi, sonra muzipçe sırıttı. "Ev arkadaşın güzel mi diye merak ettim." Şaka gibi görünse de buna çok bozulmuştum. Kafamı başka bir yöne çevirdim.

"Uzaylıların espri yaptığını bilmezdim." dedim sinirli bir şekilde.
"Bana böyle hitap etmen hiç hoş değil, senin gibi görünüyorum, yani kısmen. En azından beş gözüm yok, yada yeşil değilim değil mi? Aynı dili konuşuyoruz. Beni farklı görmeni sağlayacak pek çok özelliğim var evet, ama yine de bana böyle hitap etme."
"Özür dilerim."

Onu kızdırmak istememiştim. Ama o da beni kızdırmıştı. Özrümden sonra yüzü gözle görülür şekilde yumuşadı. Hemen de eski haline dönüveriyor, diye düşündüm. Tıpkı babam gibi, o da çabuk sinirlenir ama çabucak eskisi gibi oluverirdi.

"Aslında," diye söze başladım. "Belki de yeşil sana yakışırdı." İkimizde güldük.

"Çok tuhaf göründüğümü biliyorum. İnsan olamayacak kadar tuhaf." Başını önüne eğdi.

"Çok güzel görünüyorsun, insan olamayacak kadar güzel."

Bunu gerçekten söylemiş miydim? Kendimi kontrol yeteneğim giderek zayıflıyordu. Ama ne yapabilirim, onu üzgün görmek hoş değildi.

Söylediğim, aşırı abartılı ve bir o kadar da doğru olan iltifatı duyduğunda kafasını kaldırdı, bana daha önce hiç bakmadığı gibi baktı. "Teşekkür ederim."
"Tekrar görüşecek miyiz Atlas ?"
"Bilmiyorum."
"Sence arkadaş olabilir miyiz?" Asıl isteğimin bu olmadığını söylememe gerek yok herhalde. Ama en azından arkadaşlığa bile razıydım.

"Daha önce hiç denemedim." dedi gülerek. Bende güldüm.
"Her şeyin bir ilki vardır."

"Çaylar geldi." dedi Canan. Atlas önüne koyulan çaydan tereddütlü bir şekilde ufak bir yudum aldı. Sonrada yüzünü buruşturdu. "Üzgünüm." dedi Canan'a bakarak.
"Çay sevmeyen biriyle arkadaşlık yapamam." dedim şakasına. Muhteşem gözleriyle bana dönüp, "Her şeyin bir ilki vardır." dedi.

AtlasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin